22 Mart 2011 Salı

Ayse Ozyilmazel

Unutmamak gerek
Herkesin bir arkadaşı vardır, hani ona değişik pencereler açan, "Hadi bir de buradan bak" diyen.
Hani sürekli bilmediğiniz, görmediğiniz, duymadığınız şeyleri size bildiren. Kendisi, hayatınızın 'dürtmeden sorumlu bakanı'dır.
Bir süre sonra bu 'dürtme' hali size de bulaşır ve aranızda bir yarış başlar.
Yemek, müzik, seyahatler, yeni çıkanlar, kitaplar... Ne varsa birbirinize yağdırmaya başlarsınız.
KİŞİSEL TEPİŞİM 
Herkesin böyle bir arkadaşı olmalıdır.
Yoksa yiyip içmek, dedikodu yapmak, birbirini pohpohlamak, zaman zaman karşılıklı 'vah vahlanıp' dizlerini dövmek kolaydır.
Benim de öyle bir arkadaşım var. Kendisi ayaklı dizi. Durup durup kendine yeni işler çıkartıyor, sonra beni de peşinden sürüklüyor.
Çoğu zaman hızla vazgeçiyor, daldan dala zıplıyor ama her şeyi deniyor, her şeyi okuyor. Ne zaman görsem, elime yeni kitaplar, DVD'ler, dergiler sıkıştırıyor.
Bugünlerde konumuz 'kişisel gelişim'. Yıllar önce o sayfayı kapatıp "Bana pas" demiştim.
Daralmıştım, kişisel tepişimle bir yere varmayacağımı düşünmüştüm.
Bizimki nefes seanslarına gidiyor, ışıklar yolluyor, affediyor, sözsüz müzik dinliyor (sözler bilinçaltına yerleşiyormuş), salondaki masasının üstü kitaptan geçilmiyor....
Geçen cuma akşamı herkes sokaklarda laylaylom ya da sevgilisiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla bir cuma sosyalliği içindeyken, biz o arkadaşımın evinde buluştuk.
İki işkolik açtık bilgisayarları, topladık ekibi; bir onun işini yapıyoruz, bir benim. Telefonlar açılıyor, sinirleniliyor, kahkahalar atılıyor.
Oturduğumuz masanın üstü karmakarışık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder