22 Mayıs 2011 Pazar

Sena Icin Doktor Data

Dr. Greta Shorey, Family Medicine Consultant, Al Khaleej Clinic, Abu Dhabi, UAE Her number is 02 6104000. Let me know if you have a problem getting through to her.
Karen


Nesli:
Bana bi arkadasim asagidaki dr u cok onermisti ama hic gitmedim..deneyebilirsin..bi de gulf diognastic de kid dr' larda fena dgl..hastane olrak al noor dan falan cok cok daha iyi bak
Dr. Maurice: 026679070 The cure


Hello,
I know what you mean. Dr. Rim Shougry in Noor Hospital on Khalifa street is excellent.
She has treated both my kids for two years now.
Good luck

Hi..
Dr Kiran Kumar at NMC Hospital is a really excellent. 
He is the best among the many doctors we have consulted in Abu Dhabi for the past 2.5 years.
So glad that we found him!
Good luck to you.


Pediatrician
Indeed, Dr. Jadzia is great and Dr. May as well. Dr. May is a bit over cautious sometimes and can take it to an extreme, e.g. informing the school although there is no reason for that. She is thorough though, no doubt. 

I heard that dr Sandook in gulf diagnostic center is recommended.



Cocuk dis doktoru
DR Sascha (australian)
Maher medical centre on the corniche
near abela & mercedes is at the bottom
contact no: 02 666 3588

I recommend Maher Dental Clinic on corniche road (not far from Abela's)- don't know if they specialise in children but they are fantastic.

Sena & Uykusuzluk

Bu konuda yazmayi unutmadan
Dun aksam on cok aglattim ama birseyler yapmam lazim ne onun icin iyi ne de benim icin gece 3 saat uykusuz kalmak
Ezan sesinden korkuyor askim
Bugun internetten sleeping disorder icin birseyler okudum
Yoksa bendeki Huzursuz Bacak Sendromu (restless leg syndrome ) mu var acaba anlamadim
Arastirmaya devam etmem lazim
Bir  RLS (restles leg syndrome) miz eksikti!!!

Guzel Bir Yazi Yine Nil'den

Aksiyona geçmek isteyenlere sevgilerimle

Hayalleriniz aklınızda kelebek misali uçuşuyor ve siz onları yakalayamıyor musunuz? Kelebekler gözünüze dev gibi mi görünüyor?

Sayıları çok ve seçmekte zorlanıyor musunuz? Yoksa adları üstünde tek günlük mü ömürleri? Hayal oburu ve fakat aksiyon diyetindekilere bugünkü yazımız. Kağıt kaleminizi hazır ediniz.
Ne zaman ‘yapacaklarım' gözümde netleşse, yapmaktan çok ‘acaklar'a odaklanıyorum. İşe, bir defterle başlıyorum. Evet yeni bir defter, herşeyi oldurabilmemin ilk koşulu bana göre. Hepsini alt alta yazmak, sanki bana verilmiş bir fetva gibi kafatasıma asılacak ve sonra büyük harekat başlıyacak sanıyorum. Sadece ben değilmişim böyle sanan. Meğer listeler dururmuş insan.
Geçenlerde %99 diye bir site keşfettim. Hani ‘birşey yapmanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu alınteri' demiş ya Edison, adını ordan alıyor bu site. Birşey yapmanın ve verimli olmanın önündeki 10 engeli şöyle belirlemişler:

1. Aksiyona geçmekte önyargı. Bu tanıdığım, ben dahil, çok insanda var. Bunlar sonsuza dek planlar dururlar. Halbuki, yapmaya başlama anında büyülü bilgiler gelmeye, yapıcı gelişmeler olmaya başlıyor. Bu önyargı, bugün bunlardan mahrum bırakıyor bizi.

2. BÜYÜK DÜŞÜNME FELCİ!(Bu isimleri ben uyduruyorum) Allahım bende çok var bu! Rüyalarımda sık sık koca dalgalarla boğuşmam da bundan olsa gerek. Başlamak üzere olduğum şey öyle büyük geliyor ki, baş laaaaa yaaaaaa mııııı yoooo ruuuum. Halbuki, ufak ufak parçalara bölün, küçük küçük başlayın diyor. Çok doğru. Hadi, parçacıklara ayıralım onları.

3. Prototip yapmak.Deneme yanılma kadar muhteşem bir yol yok. Herşeyin ilk hali berbat. Herşey zamanla, üzerinde oynadıkça inceliyor.

4. GENİŞ AÇI ŞAŞILIĞI!Bu bende had safhada. Nice albümüm, aklıma gelen yeni melodileri şarkıların bir yerlerine ekleme sevdamdan, uzadıkça uzadı. Bu uyarı diyor ki, hop fazla genişleme. Hedefini en basit haliyle yaz. Yaz ve ona rutin olarak bak. İlk fikrine, sürekli yenilerini ekleyip durursan, o kadar açılırsın ki, kaybolursun.

5. MOMENTUM! Çok mühim. Her gün her gün, ufak ufak da olsa, hedefin için çalışmalısın. Sormalıyız her gün: bugün onun için ne yaptın? Ne yaptıysan iyi yaptın. Beynini onunla meşgul tuttun, biraz daha kolaylaştırdın. Günde 30 dakika hayalin için değmez mi?

6. Rutin geliştirmek. İyidir iyi. Saat gibi kurar insanı. Bak ben o konuda fena değilim.

7. BÖL VE YÖNET. Hedefini, hedefçiklere böl. Böylece her hafta ya da ay, hedefçikler başarmış olursun. Ve damlaya damlaya göl olur.

8. Lüzumsuz toplantılardan kaçın.Ben bugüne kadar, lüzumlu çok az toplantı gördüm. Genellikle, bla bla ve bla, çay kek ve bisküvi. Buna çözüm olarak, ‘ayakta toplantı'yı bulmuşlar, ki bence harika birşey. ‘Gerekli' insanlar ayakta buluşup, fazla uzatmadan anlaşır ve eyleme doğru dağılırlar.

9. HAYIRIN GÜCÜ.İnsanın hali hazırda aldığı ivmeye, tümsek çok çünkü. İnsan uygulama anında, onu hedefinden şaşırtıcak şeylere hayır demesini bilmeli. Bakın bu konuda da, kendime puanlar verebilirim. O kadar çok şeye hayır diyorum ki, nası yol aldığıma şaşıyorum bazen.

10. Rutini bozmak.Bu da, en az rutin geliştirmek kadar iyi. Rutini bozunca, yeni şeyler biraraya gelir. Yenilik olur. İnsan arada, başka yoldan yürümeli, yolculuğa çıkmalı, kendinden beklenmez şeyler yapmalı. Her rutin, çalıştığı sürece varolsun.

Şimdi dönüp, kelebeklere bir daha bakma zamanı.
Hepimize kolay gelsin, daha doğrusu kolay kolay gelsin.

19 Mayıs 2011 Perşembe

The New York Trilogy, Cam Kent, Hayalet & Kilitli Oda

Bu kitabi ve bana hissettirdiklerini yazmam lazim cunku cok yakinda unutacagimdir,,,daha sonra...

02/09/2011

Gecen gun kizimin dagittigi kitapligimi topluyordum ve ne goreyim, meger bende bu kitap varmis zaten hemde ingilizcesi ve ben diyorum bu kitap bana niye tanidik geliyor ismi diye, bir kere okumusum daha once, ustune ingilizce kitabini almisim ve insanlar burda kitap bulamazken kitapsizliktan kirilirken benim evde kitap dolapta atil atil takilmis, hay Allahim bu kitap pesimi birakmayacak galiba ve ben nerdeyse tekrar unuttum bile, bir an once ozetini yazmam lazim.

The Wheels On the Bus Go Round & Round...

Aslinda Senan'in favori sarkisi Twinkle Twinkle Little Star ve Itsy Bitsy Spider idi fakat ben bir gun onu okula birakmaya gittigimde ogretmeni bu sarkiyi soyluyordu ve o gun bugundur bu sarki dilimde, bugun hemen internetten baktim ve sozlerini ezberledim basladim Sena ile soylemeye, hemen onun diniline dolandi, zaten okulda duymustur kac kere cok hosuna gitti annesi tarafindan ona hatirlatilmak. Sonra zaten hemen bip bip bip bip diye eliyle gostereren swish swish diye soyluyor sarkiyi askim...
Farkettimki artik benim bu sarkilari ezberlemem sart. Hem yolculukta yolda orda burda onunla vakit gecirmek icin ideal hem onun cok hosuna gidiyor.
Birde cartoon karekterleri ile tanisma zamanim coktaaaan gelmis.
Bugun Rach ve Sanca ile konusurken, babasi kizimla bilmem ne konserine gittiler diyince bende Yas'daki bir konser sandim sonra baktim anlamiyorum ismi Sesame street'teki bir karakter oldugunu soylediler, cahil anne olarak kaldim oyle.
Senam come one, dance falan diyor artik asti kendini, please mama please diyor, birde bugun isaretlerle I love You demeyi ogrettim bir kere yaptim hemen yamaya basladi cok tatli oluyor ve en guzeli bugun onu kucaklarken memesini agzindan cikardi ve mama dedi ve yanagima kocaman sulu bir opucuk kondurdu cok hosuma gitti, daha oncede bir kere falan yapmisti galiba kendi istegiyle ama uzun zaman olmustu tekrar yapmayali.
Bebegim benim ne sevimli.
Sena babasi bir kac gundur rahatsiz diye babasi ondan uzak durmaya calisiyordu ama Sena nedenini anliyamadigindan sasirsi anlayamadi babam niye uzak benden diye oda inadina gidiyor Giyasin ustune cikiyor uzaniyor, sirtindan ona sariliyor baba baba siye sayiklayip durdu,askimin baba aski beni mest ediyor.

Sena bugun Isabel ve Sara ile cok eglendi gerci oyncaklarini paylasmak hic hosuna gitmedi bazi cok sevdikleri oyuncaklar alindiginda agladi ozellikle La la teletubbies ve bebekleri...

Aski neye ugradigini sasiriryor bir anda oyuncaklari istilaya ugruyor ozel alani isgal ediliyor oda gayet normal olarak uzuluyor, yavrum benim onu oyle uzgun gormek cok uzucu ama arkadaslariyla eglenmesine engel olmadi bu durum.
Zaten Isabel ile okuldan arkadaslar.Bir ara Sena;ya Senacim ogrenmen lazim oyuncaklarini paylasman gerektigini yksa bir daha gelmezler dedim , Rach oo sure we will come again even they fight dedi cok komikti cunku baska alternativimiz yok bu yazin sicaklarinda!!:)

Bakalim haftayada biz onlara konuk olacagiz, bazi cok mesgul, kiymetli, her seye vakti olmayan ,surekli davet edilmek isteyen, hic birsekilde davet etmeye vakti ve gorgusu olmayan insanlardan degil gibiler, o yuzden cok memnunum.

22 Mayis 2011

Bugun komsumuzu evimize davet etmistimki ilk kez haftalar sonra Sena hastalandi, yuh yani sansa bak, hatun geldigi gibi gitti kapidan bile giremedi ne kadar ayip oldu, halbuki I was so looking forward to.
Ayni yasta iki sirin kiz ve annelerde arkadas olabilecek gibi ustune ayni apartmanda yasiyoruz, ikinci Stefania vakasi olabilirdi ama ne zaman olur bilmiyorum, eh be Sena, onlar gitti canlandi sonra, Allahtan canlandi Dr Pierre yoktu bugun ve o gitmeden onsuz bir haat nasil olur onu anladim ve cok moralim bozuldu, uc yeri aradim fully booked dediler geri cevirdiler:(
Unutmadan yazayim German Medical center dada bir doktor varmis onuda denemek lazim tabi randevu alabilirsek!!! so annoying :-( simdi aradim pediatric geciciymis, arada bir geliyormus!!??? zaten 6 da kapatiyorlarmis family doktor varmis ama 6 da cikip gitmisler bile

15 Mayıs 2011 Pazar

These 2 Should Be Crime & My Weekend & Sena

Haftasonlarim benim icin yasama nedenim gibi bir sey, malum isimi sevmiyorum, kizimla yeterince vakit geciremiyorum diye uzuluyorum tum bunlarin telafisi ancak hafta sonlari olabiliyor, is yok, zaman cok vesaire...

Ancak bu hafta sonum cok SIKICI gecti, uzun zamandir kendime vakit ayirmadigimdan kaportayi duzeltmek bu haftaya nasip oldu daha dogrusu sart oldu.

Yani beyazlarimi boyamadan, manikur pedikur yaptirmadan kaslarimi aldirmadan ve saclarim fonsuz hic bir poha yaramadigindan fon cektirmeden insan icine cikmam sakincali hatta yasaklanmali, ha ben yinede cikiyorum o ayri ama normal ve bakimli bir insan utanip cikmamali...

Bizde persembeden basladik kaportayi duzeltmeye duzelte duzelte bitiremedik taaaa cumartesi aksam 5' e kadar

Persembe facial ile basladik arada masaj yaptirip kiyak gectik kendimize, ertesi gun mani pedi ondan sonraki gun kas, sac boya, fon anca bitti, ne kadar uzun suruyor ve o tum randevulari alabilmek icin atilan taklalar, name spellingler yok efendim what is your phone number maaam(yuh onundeki ekrana bak sapsal, yada hala mi bir bilgisayariniz yok her seferinde ayni soruyu sormaya usenmiyor musunuz???) , no sorry we are fully booked maaaaam, what about 11 o'clock in the morning gibi benim aksam randevumu sabaha almaya calisanlarla mucadele et, aman kizimla olan vaktimi yemeden nasil randevu alirim diye dusun ustune git cogu beceriksizlerle saatlerini harca bir suru para ver ustune cok bir sey becermisler gibi tipleri dagit ustune verilen hizmet ile olani batirsinlar, birtarafinda lekeler olussun, yuzun sissin facial yuzunden,eve gel cildini tekrar temizle, parmagini kanatsinlar, yada sari saclarini siyaha boyatsinlar diye!!!!!!

Bir kere biz kadinlar olarak bunca seyi yapmak mecburiyetinde kalmamiz en kotusu
ustune para ve zaman harcayip iskence gorup hic birseye degmemesi de cabasi

Bu bir suc olmali, bir kere niye manikur ve pedikur'e ihtiyacim var ve neden saclarim beyazliyor, bakmak zorunda miyim kendime ben, bunlara harcadigimiz zamani baska seyler icin harcasak eminim kendimize daha faydasi dokunur. Birde ustune' simdi nereye gidiyorsun, ne geregi var, sacma sapan seylerle vakit harciyorsun' gibi yorum yapan kocayada ayri bir sinir oluyorsun, diyemiyorsun ki  o begenip donup donup baktiginiz kadinlara bakin bakalim analarindan dogduklari gibi mi geziyorlar??? hepsi bakimli, ve siz bakimli kadin seviyorsunuz ve o kadar aptalsinizki onlarin hic birsey yapmadan oyle olduklarini saniyorsunuz!!!

Eskiden ne aptalmisim kuafore gitmeye bayilirdim, sac boyatmak icin paralar dokerdik simdi keske hic gerek kalmasada yapmasam diyorum, mani pedi yaptirip sac boyatmaktan nefret ediyorum tek kelimeyler, sagliksiz olmasida ayri canimi SIKIYOR.
Valla insanin AIDS olmamasi mucize gibi geliyor bana, onca tip insan kimin neyi nekadar iyi steril ettigide ayri, ayrica ediyoruz diyorlar bir cok seyi ortak kullanmaya devam ediyorlar.

Tanrim neden kadinlari tuysuz yaratmadin oda ayri bir mesele ona hic girmiyecegim bile!!!

Sonra tum bu SIKICI isleri yaptigim yetmezmis gibi kadin olarak yaptirmam gereken simir testi yok gogus kanser kontrolu, ultrason derken kendimi o hic sevmedigim koltukta bacaklarimi ayirmis vaziyette buldum, hic bir zaman bir jinekologa gitmeye alisamayacagim ve rahat edemeyecegim.

Ustune acaba bu adam simdi ne dusunuyor, aklindan ne geciyor diye dusunup bana niye oyle bakti simdi bu boye diye paronaya olmadan da edemiyor mu insan gelde delirme!!!

Buda bir suc sayilmali, kadinlarin kadin olmasini saglayan rahimleri ve gogusleri kanserden muhaf tutulmali!!! bu kadar

Kardesim madem verdin iyi bak onlara, madem kadinligin sarti niye kanser oluyor bunlar , nedir bu her sene yapilan iskence, kontrol ediyorsun da ne oluyor, bu kanser olup 3 ay icinde olmeyecegin anlamina gelmiyor...
Doktorlarin da nasil muyahane ettigide ayri bir mesele, kontrole gidip turp gibisin diye gonderiyorlar seni sonra kemoterapi yollari

Neyse bu adam gogsumu sikti ve sut cikti icinden!! Allahim bu iyi mi kotu mu simdi ultrason sonuclarini bekle dur...

Ustune ultrasona bakan kadinla kavga etmisim Ufff feci simdi doktor ' ultrason sonuclariniz elime ulasti, baktim hic birseyiniz yok Nilgun Hanim' dese bile (tabii buyuk ihtimalle Nilgun bile diyemecekler nilcun yada niglun diyecek) ben nerden bileyim ultrasoncu kadinin bana gicik olup yanlis netice vermedigini???

Gunun tek iyi haberi kulagimdaki sorun icin doktora gidip randevum olmadigi halde yalvar yakar adama gorunmem ve kulagimda geleneksel orta kulak iltihabimin tekrarlanmadigini ogrenmek oldu. Bir Pewww cekiyoruz burada, internal degil external yara varmis kulaginizi kasimayin bir iki damla damlatin gecer dedi...

Cumartesi gunumun 5 saati bunlarla gecti kuzumla dogru durust vakit geciremedik bile. Tek guzel tarafi Toys R us' ta onun izin verilmedigi halde tramplen de atlamasini seyretmem di cok eglendi askim tek basina koca tramplen de, ustune balon verdim ve yuzerken bogulmayin diye kullandiginiz yilan tarzi seyleri eline verip oynadi onlarla beraber, bende arada kolumun yetistigi kadariyla ona eslik ettim.
Sena'da benim gibi fiziksel oyunlardan cok zevk aliyor, onu cekistirmem, hizla elinde tutup yurutmem, cellerinden tutup ucurmam, simdilerde koltuk tepelerinde gezinmek, masa ve tirmanabilecegi herseye tirmanmaya calismak cok hosuna gidiyor.

Tek sorunumuz geceleri kalkip muthis bir enerjiyle 3 saat mumkun degil tekrar uyumaya  gecmemesi! o kadar yorduki bizi ona bagirmdan edemiyorum derdi ne anlamiyorum

Aksamlarida uyumak istemiyor bugun misal saat 10 da ancak uyuyabildi.

Bizde de suc var bundn sonra rutininden sasmasina engel olacagim.

 Sena sarki soyluyor bir bulbul gibi hic durmadan, twinkle twinkle little star'a bayiliyor ve itsy bitsy spider'a, elleriyle bir seyler yapiyor sozleri bilmiyor uyduruyor, hayir okulda konseri oldugunda aglayip yanimiza kosan tek cocuk olmasa icim yanmayacak, konser tek kislik ve sadece bize veriliyor o kadar!
Askim 12 mayis persembe gunu kalabaligi gorunce korktu hemen Ms Mai'nin etegine tutustu onun pesinden gidiyor agliyor, oda kucagina aldi ama bizi gorunce Sena daha cok aglamaya basladi, bakti basedemiyor Ms Mai zaten yanimiza gelmek icin cabalayan Sena'yi gelin alin dedi, herkesin cocugu guzel guzel sirinlik yaparken benim kizim yanimizda oturdu arkadaslarini seyirci olarak seyretti:(
oh well Sena ile biraz isimiz olacak gibi gozukuyor ne yapalim

Acaba sorun bizmiyiz genleri mi bu sorunun cevabini arastirip bulmaliyim. G cok korumaci bende Mesi'de ama oda bir yil oldu hala okula giderken agliyor hala bize yapisiyor neden alisamadi anlamiyorum gerci hocayla konusunca participate ediyor cok mutlu diyor ama gazel okuyor da olabilir. Ms Mai'i gercekten cok seviyorum ve umarim hakediyordur sevgimi ve kizima iyi bakiyordur gercekten.
Cok guzel bir fizigi var,  cok guzel bir kadin, bir Cinliye gore cok uzun boylu, konusmasi cok sevimli, ses tonu, ve cocuklara kotu birsey yapmasi mumkun degilmis gibi gozukuyor.
Engelli bir kizi oldugu icin cok uzuluyorum onun adina, Allah yardimcisi olsun ve Allah cocuklarimizi korusun hep.

Sena this (ingilizce), heda (arapca), orda (turkce) diyor, cok komik
arapca keske anadili olan birinden duysa ve surekli arapca konussa, cunku Mesi sasirdi kendini,  Sena ile Turkce ve Ingilizcede karistiriyor
Giyas da sasirdi ingilizce turkce ve arapca konusuyor cocuk iyice maymuna cevrilmis durumda. Hala onunla anlasamiyoruz ve cok uzucu bu benim icin.
Anlamiyor beni yada anliyor ama cevap veremiyor.

Bugun ilk kez (en azindan ben duydum ilk kez) sena fi cis dedi ve hemen lazimligina goturduk ve cis yapti. Sonrada altinda bez oldugu halde yatagimiza isedi o ayri ustelik dun gece yine uyumayip giyas 3. kez bezini degistirirken bir kez daha isemis yatagimiza!!!

Dolayisiyla bugun cisim var dedi diye erkenden sevinecek degilim!!!

Kuzumum sarki soylerkenki halini videoya cekmistim onu unutmadan koyma lazim buraya

Tatile yaklasiyoruz ve ben daha hic bir sey yapmadim cok isim var cooookkk

6 Mayıs 2011 Cuma

2-3 Yas Arasi Psikolojik Gelisim

Internetten buldum begendim burada paylasiyorum.
Bebeklikten çocukluğa geçiş dönemidir. Artık yürümeye ve konuşmaya başlamış olan çocuk, pasif ve bağımlı olmaktan kurtulmak ister. Herşeyi araştırmaya, ellemeye başladığında kısıtlamalarla karşılaşır. Ancak engellenmeye karşı çıkar, söz dinlemez, inatçı ve öfkeli olur. Kendini yere atıp tepinir, başını duvarlara vurur, hatta kendini kusturur. Böylece anne ve çocuk arasında bir çekişme başlar. Çocuk, bağımsız olmaya çalışırken ne kadar çok şeyi yapamadığını da farkeder. Annenin yardımına hala muhtaçtır. Bu nedenle boyun eğme ile baş kaldırma arasında bocalayıp durur. 

Karşıt duygular arasındaki bu gidiş geliş en belirgin olarak 
tuvalet eğitimi ve beslenme konusunda ortaya çıkar.
Artık tuvaletini istediği zaman tutup istediği zaman bırakabilen çocuk, bundan haz alır. Dışkısına kendinin bir parçası ve değerli bir nesne gözüyle bakar. Kirli bezinden rahatsızlık duymaz, hatta sıcaklığından ve kokusundan hoşlanır bile. İşte bu dönemde eğer temiz ve titiz bir anne tarafından baskı ve zorlamayla karşılaşır ve bağımsızlığı engellenirse, ya anneye karşı direnip olmadık yer ve zamanda yapacak, ya da onu memnun etmek için boyun eğecektir.
Anneye direnen çocuklar ilerde inatçı, boyun eğenler ise titiz ve düzenli bir kişilik geliştirirler. Bazen de çocuklar büyümeyi reddeder ve bezine yapmayı sürdürür. Genellikle kardeşi olan çocuklarda bu duruma sık rastlanır. Bezini bırakmayı istemeyen çocuklara karşı anlayışlı olmalı, onların kendi dışkılarını bizim gibi “pis” olarak değil de kıymetli olarak değerlendirdiği bilinmelidir. Tuvalet eğitiminde en önemli nokta, çocuğun istekli olmasıdır. Biyolojik yönden hazır olsa da tuvaleti henüz kullanmak istemeyen çocuk zorlanmamalıdır.

2-3 yaşta anne ile olan çatışma
 
beslenme konusunda da sürer. Bizim toplulumuzda yemek konusunda israr adeti vardır. Misafirimizi iyi ağırlamanın yolu ikramdan geçer. Bunu çocuklarımıza da uygularız.
Onu sevdiğimizi, iyi baktığımızı ifade etmenin bir yoludur iyi yedirmek, belki bu şekilde kendimizi de daha iyi hissederiz, çünkü görevimizi yapmışızdır.
Ancak bağımsız olmaya çalışan bir çocuğu zorlamak, direnmesine fırsat vermektir.
Çocuklar, aynı tuvalet eğitiminde olduğu gibi zorlanmaya tepki olarak yemeyi reddedebilir. Bunu yemeği ağzında tutarak ya da tükürerek yaparlar. Titiz anneler, çocuk yerken döküp saçacak endişesiyle çocuğun kendi yemesine izin vermek istemez. Mükemmelliyetçi ya da sabırsız anneler de çocuk çabucak ve en fazla miktarda yesin diye ağzına besler. Oysa yapılması gereken en doğru şey, yemeği tabağına koyduktan sonra (çocuk daha açken) çocuğun yiyeceğiyle tanışmasına, onu elleyip ağzına götürmesine, ya da eline kaşığı verip kendi kendini doyurma başarısını tatmasına izin vermektir. Çocuk hevesini aldıktan sonra ise anne beslemeye devam edebilir.
2-3 yaş arası, çocuk için bocalama ve kararsızlık dönemidir. Bebek mi, büyük çocuk mu olduğuna karar vermeye çalışmaktadır.
Çocuğunuz öfkelendiğinde;
İnatlaşmayın, bunu kazanılacak ya da kaybedilecek bir savaş gibi görmeyin.
* İlgisi başka yöne çekin.
* Onunla tartışmayın, sabırla öfkesinin dinmesini bekleyin. Bu sırada ilgisiz kalın.
* Olumsuz davranışı bittiğinde yeniden ilgilenin. Neden istediğini yapmadığınızı anlatın.
* “Şimdi böyle olursa ilerde ne olur!” gibi bir korkuya kapılıp 2 yaş çocuğunu cezalandırmayın. Unutmayın ki bu yaşta duygular çok değişkendir. Bir anda ağlayıp bir anda susarlar. Dikkatlerini başka yöne çekmek çok kolaydır.
Bu dönem, “Sorgu çağı”dır. “Bu ne?”, “Niye? Neden?” sorularını sıkça sorar. Bıkıp usanmadan sorularına cevap vermeye çalışmalısınız. Çok yorulduğunuz zaman, içtenlikle bunu ifade edebilirsiniz: “Artık yoruldum. Sorularını cevaplamaya daha sonra devam edeceğim. Şimdi biraz dinlenmeliyim” 
* Kalem tutarken el seçimi belirginleşmeye başlar. 4 yaşa kadar tamamlanır.

Unutmayın ki herkes sağ elini kullanmak zorunda değildir. Sol elini kullanmak konusunda baskı yapmayın, çünkü bu seçim psikolojik değil fizyolojik kaynaklıdır.
2.5 yaş çocuğu ortalığı dağıttıktan sonra temizlemeye, toplamaya bayılır. Sorumluluk duygusunu öğretmek için bu dönem çok uygundur. Ona yardımcı olarak toplamasını talep edin.
* Gurur, kıskançlık, utanç, suçluluk duyguları 2 yaşın sonunda gelişir.
* Mutluluk, öfke, üzüntü, korku konusundaki değişimler, gelişen bilişsel kapasiteyi yansıtır. Önceden fark edemediği, algılayamadığı durumları artık tehlike olarak anlar. 2-4 yaş arasındaki çocuklar karanlıktan, köpekten, yılandan, kaynağını bilmediği yüksek seslerden korkar.

Korkular
Çocuğunuz korktuğunda onu sakinleştirmek için “Bunda korkacak ne var!” demeyin. Bu, onun duygusunu hafife almak, önemsememek olur. Onun yerine “Merak etme, ben senin yanındayım, seni korurum” diyebilirsiniz.
* Korkulacak şeylerden uzak tutmak, çocuğunuzu korumaz. Tersine, bilgilendirmek gerekir. Ancak şuna dikkat etmelisiniz: Çok fazla anlatmak da korkuyu kuvvetlendirebilir.
* “Koşma düşersin!” şeklinde sürekli yapılan uyarılar, bazı çocukları gereğinden fazla korkutup cesaretsiz, güvensiz yapabilir.
* 2 yaş çocukları oyunda işbirliği yapmazlar. Yanyana ama birbirlerinden bağımsız oynarlar. Çocuğunuzu diğer çocuklarla yanyana getirin, ama birlikte oynamak, oyuncağını paylaşmak konusunda baskı yapmayın. Seçim hakkı verin: “Hangi oyuncağınla arkadaşının oynamasına izin verirsin?”
* Bu yaşta sembolik oyun (-miş gibi) gelişir, örneğin sopaya atmış gibi davranır.

*Bu yaşın en büyük sorunlarından biri de “yatma sorunu”dur. Gece bir türlü uyumak istemezler, çünkü herkes daha eğlenirken onlar neden karanlık bir odaya girip eğlenceyi kaçırsın? Bu nedenle yatma zamanını eğlenceli hale getirmek faydalı olur. Ona banyo yaptırırken suyla oynatın, masallar okuyun, beraber ufak tefek bir şeyler atıştırın, vb. Böylece ona en çok ihtiyacı olan şeyi vermiş olursunuz: K e n d i n i z i .

5 Mayıs 2011 Perşembe

Masdar

Bugun sonunda gidebildim ve kesinlikle bayildim, cok calismak isterdim orada. Shaima,Aref ve Sasha'dan duydugum kadariyla cok calisiyormussun ve politikmis ortam ama neresi degilki? Bence orada calismak cok prestijli ve guzel bir deneyim olurdu.

Ben yinede calismak isterdim, mekan harika, soforsuz arabalar, organik market, sushi restoran, dogal enerji ortami ve daha henuz goremedigim bir cok sey, onlarida bir sonraki ziyaretimde kesfedecegim Shaima' nin da oldugu biz zamana denk getirip, ofislerini gormek istiyorum cunku.
Ve fotograf makinami unuttugum icin fotograf cektirmek icin gitmem gerek tekrar...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Askim Sena Devam

Bugun kizimi okula birakabildigim nadir gunlerdendi. Ms Mai dun aramisti Sena neden okula gelmiyor diye, neyseki iyilesti kizim hafta basindan yani pazardan beri hastaydi, bogazi kotuydu ve atesi vardi.
Neyse kac ay oldu yine onu birakirken agladi ya delirdim cok duygulandim uzuldum, bu cocuk niye bu kadar korkak ve hassas oldum.Bana yapismasi ve aglayan gozlerle bakmasi aklimdan cikmiyor.
Neyseki ben gitmis gibi yapip sonra onu check ettigimde aglamayi coktan kesmisti.
Sinifina girdigimizde sarki soyluyordu ogretmeni all day long gibi su an muzigi aklimda ancak sozleri degil baktim cocuklar sarkinin sozlerini ogrenmisler en azindan nakaratini
ve Sena'da cit yok, sena hala Happy Birthday sarkisini bile soyliyemiyor, daha dogrusu soyluyor ve cok sirin soyluyor ve cok seviyor ancak kimsenin happy birthday dedigini anlamasina imkan yok, hapi bibi birseyler soyluyor ve baska sarkilarida soyluyor ancak kizimin ne dedigini anlamak imkansiz, galiba sinifinda konusamayan tek cocuk o kaldi, uc dil ogreniyor diye endise etmiyordum ama artik endise etmeye basliyorum. Hatirliyorum Georgia Sena'nin dogumgununde cok rahat ve net bir sekilde Happy birthday Sena demisti
Bugun sinif fotolarini gordum cok ama cok cici, alinca buraya koyacagim
Sena nerde, hadi , dustu, nice shoes,  yanlis hala tc yada play diyecekken pi pi diyor, battaniyesine de pi diyor, sut demesini biliyor allaha sukur, mai bazen su oluyor, guya birden uce kadar sayip go diyor, yolda duruyor elleriyle parmaklariyla bir iki uc yapiyir vahed tineyn talata diyip go diyip kosmaya basliyor.

Bu aralar yemek yemiyor hasta oldugu icin, co hareketli, hic yerinde durmuyor, surekli arayis karistirmak kesfetmek isinde.

Georgia ve baska bir iki cocuk potty trained olmus Sena hala koltuk, masa ustu, nereyi bulursa isemeye devam ediyor.
Ustelik evde cikartiyoruz bezini ama bazen yapiyor tuvaletine bazen yapmiyor.
Bu aksam (4-mayis-2011) senayi taragimi tuvaletin suyunun icinde karistirirken buldum, allahim dis fircamin nerde oldugunu da biliyor ve kim bilir ne kadar zamandir yapiyor bunu, zaten kendini banyoya kapatmayi cok seviyor hepimizden kacip.

Biraz terrible two etkilerini gormeye devam ediyoruz. Aglamalar, istedigini tutturmalar, oyle cok korkuyorumki onu iyi yetistirememekten, sabirsizim, bagirabiliyorum hemen, onu nasil korkusuz, guclu, salam karakterli yetistircem bilmiyorum.

 ve kotu haber... Dr. Pierre Temmuz ayinda ulkesine donuyor, nasil uzuldum anlatamam, Sena konusunda kafam rahatti ve ona cok guveniyordum, randevu almak kolaydi, beklemek yoktu, hastane nispeten temizdi ve Pierre cok tatli bilgili ve yakisikliydi, gercekten iyi bir doktor ve ona cok guveniyordum ancak bu ulkede yasamanin kotu yanlarindan biri olarak iyi bir sey cok uzun surmuyor ve insanlar gelip gidiyor...:( Doktor konusunda cok paniklemis ve sepresyona girmis durumdayim...

Gecen facebookta statume sunu yazdim; good news: my daughter is sleeping in her room finally bad news: now I am sleeping in her room, I want my bed back, what is wrong with these kids??? spoiled brats gercektende oyle hatunu odamdan attim diye sevinirken simdi uyumuyor diye ben onun yanindaki yatakta yatar oldu, bzen oda yetmiyor mecburen alip G ile ortamiza yatiriyoruz tabiki done done fisliya fisliya yattigi icin bize uyku vermiyor, yok yok bu  uyku ve yemek isi duzene girmiyecek Sena ile...

3 Mayıs 2011 Salı

Serenad


Zulfu Livaneli'nin son kitabini da zevkle okudum, hem egitici, ogretici hem de guzel surukleyici bir roman, tarihten bir cok alinti var cok az kisinin bildigi unutulmus uzucu hikayeler, kesinlikle tavsiye ederim.

2001 yılının Şubat ayında, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran, ABD’den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner’i karşılamak üzere görevlendirilir. 

Profesör, 1930’lu yıllarda, İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmıştır. Maya, profesörün isteği üzerine, bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmış olur. Bu hikayeyi dinlerken, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. 

Tarihte yaşanmış olaylar, son derece ilginçti. 
İlk olarak, Profesör Maximilian Wagner’in, Türkiye’ye gelişine sebep olan olayla başlamak istiyorum. Aslında profesör, saf kan Almandır. Ari deniyor. Geliş sebebi ise çok farklıdır. Ancak Türkiye’ye gelebilmek için diğer profesörlerle aynı nedeni kullanmak zorunda kalır.

7 Nisan 1933 de, Nazi hükümeti Profesyonel Kamu Hizmeti Düzenlenme Yasası’nı yürürlüğe sokar. Bu yasayla Nazi devletinin muhalifi olarak görülenlerin, yani Yahudilerin ve siyasi muhaliflerin dışlanması amaçlanmaktadır. 

Sonuçta, kamu hizmetinde çalışanlar, anne ve babalarının, büyükanne ve büyükbabalarının dinini belgeleyerek, "Ari" ırkından olduğunu kanıtlamak zorunda bırakılırlar. Bunu yapamayanlar işten çıkarılırlar. 

OSE bir Yahudileri kurtarma cemiyetidir. Başkanı da Albert Einstein’dır. Einstein, Ari ırktan olmadıkları için işten çıkartılan, 40 Alman ( Yahudi ) profesörün, çalışmalarına Türkiye’de devam etmesi için Atatürk’e bir mektup yollar ( Bu mektup, hem kitapta hem de internette var. ).

Mektup, önce dönemin Başbakanı İnönü’ye ulaşır. İnönü teklifi reddeder. Ancak bir süre sonra 40 değil, 190 Profesör Türkiye’ye gelir. Ülkeyi acilen Batılılaştırmak isteyen Atatürk’ün konudan haberi olmuş, bu profesörler onuruna davet bile vermiştir. Gelenler, İstanbul Üniversitesi’nin temellerini atarlar. 

Ernst Reuter, İskan ve Şehircilik Enstitüsü’nü. 
Dünya çapında bir besteci olan Paul Hin Demith, müzik sistemimizi. 
Fritz Neumark, İktisat Fakültesi’ni kurar. 
Erich Auerbach, dünyanın en önemli kitaplarından biri olan Mimesis’in yazarıdır.
Ernst Hirsch’in Pratik Hukukta Metot kitabı, hala hukukçuların başucu kitabıdır.

Mavi Alay Olayı:
İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye katılmaz. Ancak; Almanya’yı destekler. O dönemde, Kırım Türkleri, Stalin’in baskısı altında ezilmektedirler. Bu arada Hitler, Rusya’ya savaş ilan eder. Ankara, Kırım Türklerini, Almanların yanında savaşmaları için ikna eder. 

Nazi ordusu için kılavuzluk ve istihbarat sağlamak amacıyla, Kırım Türklerinden oluşan, Mavi Alay adında bir askeri birlik kurulur.

Ancak, Savaşın seyri değişir; Hitler, yenilir. Mavi Alay askerleri, Stalin’den ve Kızıl Ordu’dan kaçmak için Avrupa içlerine göç etmeye başlarlar. Yakalandıklarında kurşuna dizileceklerini bilen sivil halk da onlara katılır. Avusturya’da, Drau nehri yakınlarına yerleştirilirler. 8. İngiliz Ordusu, Avusturya’yı işgal edince, İngilizlerin esiri olurlar. Rusya, İngiltere’den kamplarda tutuklu olan, Kırım Türklerinin iadesini ister. İngilizler, bu talebi kabul eder. 3000 kişi, Ruslara esir düşmektense, Drau nehrinin soğuk sularına atlayarak, intihar ederler. İngilizler, kalan 4000 kişiyi, trenlere doldurup, vagonların kapılarına tahtalar çakarak, açılmayacak şekilde kapatırlar. 

Tren, Türkiye’ye den, Türk askerlerinin gözetiminde geçerken; Ankara, yardım çığlıklarına kulaklarını tıkar ve sessiz kalır. Türk-Rus sınırına geldiklerinde, büyük bir çoğunluğu Kızılçakçak Barajının sularında intihar eder. Son kalan 2000 kişi de Türk askerlerinin gözü önünde, Rus askerleri tarafından kurşuna dizilir.

Maya Duran’ın anneannesi; Ayşe Hanım ( asıl ismi: Maya ), Kırım Türkü’dür. 

Struma Olayı:1941’de Romanya’nın Yaş şehrinde 4000 Yahudi, Hitler tarafından, öldürülünce bütün Yahudiler, ülkeden kaçmanın yollarını aramaya başlarlar. O sıralarda gazete ilanlarında ki sahte resimlere aldanarak, oldukça yüksek ücretler ödeyerek, aslında çok eski olan ve sahibi de Yahudi olan Struma gemisine binerler. Romanya’dan Filistin’e doğru yola çıkan, içinde 769 Yahudi’nin bulunduğu Struma gemisi, Türk kara sularında arızalanır. Savaşa katılmayan ama gizliden gizliye Hitler’i destekleyen Türkiye, Yahudilere yardım eli uzatmaz, İngiliz hükümetinin de etkisiyle ( Filistin, İngiliz mandası altındadır ) karaya çıkmalarına izin vermez. 

İki ay sonra Şile yakınlarında gemi, 769 yolcusu ile havaya uçurulur. 

Yapılan araştırmalarda, bölgede bulunan bir Sovyet denizaltısı tarafından, torpillendiği anlaşılır.

Profesör’ün eşi; Nadia, Yahudidir.

Ermeni Olayı:
27 Mayıs 1915 günü, yer değiştirme (TEHCİR) yasası çıkarılır. Ermeniler, göçe zorlanır. 

Bu olayın detayına girmiyorum, nasılsa hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum.

Maya Duran’ın babaannesi; Samahat Hanım ( asıl ismi: Mari ) Ermenidir.

Konu, baştan sona kadar okuyucuyu avucuna alıyor. Livaneli’nin kaleminin gücü malum. Ancak bu kitapta çok daha farklı bir şey var. Bu farkı yaratan; anlatımın gücü mü, olayların geçmişle kaynaşmışlığı mı? Bilemiyorum. 

Örneğin Struma Olayını hiç bilmiyordum. İnternette araştırırken, bulduğum bilgiler içinde kayboldum, gittim. Mavi Alay için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bilgisayarımın masa üstü, onlarca word belgesi ile doldu. 

Ermenilerin Tehcir edilmeleri olayının üstünde, çok durmak istemedim. Spekülatif bir olay olduğu ve rahatsızlık yaratabileceği düşüncesi ile. Sanıyorum ki her birimizin, konu hakkında, yeterli bilgisi ve oluşmuş bir karar düşüncesi vardır? Bu yüzden detaya inmek, gereksiz geldi.

Her üç olayda da Devlet, suç işlemişti. Sanki bir şekilde, Devletin işlediği suçlar temel alınmış ve uygun kurgu içinde anlatılmıştı.




Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duranın (36) ABDden gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagneri (87) karşılamasıyla başlar. 1930lu yıllarda İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şileye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livanelinin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

Prenses Sureyya & Nilly ile Yollarinin Kesismesi

Carla'nin annesi Spes asagidaki fotoyu gorunce nekadar Nilgun'e benziyor demis ve hemen bana fotoyu gondermislerdi yillar once, benziyor valla ama benim cok daha guzel versiyonum maalesef. Sonra hizimi alamadim hayatini anlattigi kitabini aldim. Huzunlu bir hikayesi var ve evinde olu bulunuyor, arkasindan kardesi bir hafta sonra olu bulunuyor, bana gizemli geldi zaten gazeteden aldigim bir alintida (en asagida okuyabilirsiniz) oldurulmus olabilecekleri iddiasini atmis ortaya, keske bilebilsem gercek nedenini:( Seni gec tanidim ama bu garip tesaduf sayesinde ,sevdim seni cok Princess SORAYA....





Ya aşk ya da taht... İran Şahı Rıza Pehlevi seçimini yaptı, sevgili karısı Prenses Süreyya yedi yıllık saray hayatının ardından kendisine bir varis veremediği için saraydan ayrıldı ve bir daha göremeyeceği ülkesini terk etti. Sürgündeki bir prensesin kaygısız ve görkemli hayatını yaşamaya başladı.

Peri masalı yedi yıl sürmüştü, tıpkı prensesin ismini aldığı Süreyya yıldız takımının yedi yıldızı gibi. Peki gerçekten bir peri masalı mıydı yaşadığı? "Tahran'da altın bir kafeste gibiyiydim. Çok yalnızdım. Şah her zaman çok meşguldu."


Prensesi her yerde bir gölge gibi izleyen dönemin en ünlü paparazzi'leri, ona "mahzun prenses" lakabını takmışlardı. Haksız da sayılmazlardı, çünkü aşkta kaybeden hep o oldu. "Ömründe iki büyük aşk yaşadım. İkisi birbirinden tamamıyla farklıydı. Ama ikisi de trajik bitti."

1951 yilinda,17 yasindayken Sah Riza Pehlevi ile evlendiginde civil civil bir genc kizdi Sah ile tam alti yil mutlu ve gorkemli bir hayat yasadi.Ancak ona




bir cocuk veremeyince bu mutlulugu bir anda golgelendi ve Sah'tan ayrilip Avrupa'ya surgune
gonderildi.O zamanin parasiyla Sah'tan 18 bin sterlin maas,on milyon riyal'de para almisti.Bunun disinda tum
kiymetli mucevherlerini alabilecegi soylenmisti.Sah sii geleneginde oldugu gibi baska biri ile evlenip ama onunlada birlikte olabilecegini soylediginde bati egitimi almis olan Sureyya
bunu gururuna yedirememis ve ayrilmayi tercih etmisti.Prenses Sureyya guzelligi ve yasadigi sayisiz askla bir donem o denli konusulan bir insan olduki sinema filmi bile cevirdi.
Ozellikle unlu aktor Maximillian Schell ile bulusmak icin Istabul'a Hilton oteline
kosuyor ve askini tazeliyordu.Hatta Bebek'te yakalandiklarinda olay karakolda sonuclanmisti.
Yillar sonra tahttan ayrilip surgune giden Sah icin,Prenses Sureyya'nin ahinin tuttugu soylenir artik bir oglu vardi Sah'in ama ulkesi ve tahti yoktu...
Kralice Sureyya ve Sah'in 1956 yilindaki Turkiye seyahatleri basinda buyuk yanki uyandirmisti.

Soraya Esfandiari Bakhtiari, 69, the second wife of the Shah of Iran, was found dead, apparently from natural causes, in her Paris apartment Oct. 25, Paris police said. The cause of death was not reported.

Princess Soraya died of undisclosed causes in her apartment in Paris, France; she was 69. Upon learning of her death, her younger brother, Bijan (1937–2001) (who died in Paris one week after Soraya), sadly commented, "After her, I don't have anyone to talk to. 

Eat Pray Love


buda filminden bir kare

Bu kitabi gercekten cok begendim bende buraya internetten buldugum Best Eat Pray Love Quotes ekliyorum. Hafizasi kotu biri olarak okudugum kitaplarin konusunu bile unutan biri olarak bende zaman zaman bakip hatirlarim boylece.

Best Eat Pray Love Quotes
“Some time after I’d left my husband, I was at a party and a guy I barely knew said to me, ‘You know you seem like a completely different person, now that you’re with this new boyfriend. You used to look like your husband, but now you look like David [her new boyfriend]. You even dress like him and talk like him. You know how some people look like their dogs? I think maybe you always look like your men.’”
“Like most humanoids, I am burdened with what the Buddhists call the ‘monkey mind’– the thoughts that swing from limb to limb, stopping only to scratch themselves, spit, and howl. From the distant past to the unknowable future, my mind swings wildly through time, touching on dozens of ideas a minute, unharnessed and undisciplined.”
“‘Forget about sightseeing–you got the rest of our life for that. You’re on a spiritual journey, baby. Don’t cop out and only go halfway to your potential.’

‘But what about all those beautiful things to see in India?’ I ask ‘Isn’t it kind of a pity to travel halfway around the world just to stay in a little Ashram the whole time?’


‘Groceries, baby, listen to your friend Richard. You go set your lily-white ass down in the mediation cave every day for the next three months and I promise you this- you’re gonna start seeing some stuff that’s so damn beautiful it’ll make you want to throw rocks at Taj Mahal.’”

“The former Catholic nun who oughtta know about guilt, after all wouldn’t hear of it. ‘Guilt’s just your ego’s way of tricking you into thinking that you’re making moral progress.’”
“‘You don’t want to go cherry-picking a religion’ [a friend tells Gilbert]

Which is a sentiment I completely respect except for the fact that I totally disagree. I think you have every right to cherry-pick when it comes to moving your spirit and finding peace in God. I think you are free to search for any metaphor whatsoever which will take you across the worldly divide whenever you need to be transported or comforted… That’s me in the corner, in other words. That’s me in the spotlight. Choosing my religion.”




On the expatriate society in Bali: “Everywhere in this town you see the same kind of character–westerners who have been so ill-treated and badly worn by life that they’ve dropped the whole struggle and decided camp out here in Bali indefinitely, where you can live in a gorgeous house for $200 a month, perhaps taking a young Balinese man or woman as a companion, where they can drink before noon without getting any static about it, where they can make a bit of money exporting a bit of furniture for somebody. But generally, all they are doing here is seeing to it that nothing serious will ever be asked of them again. These are not bums, mind you. This is a very high grade of people, multinational, talented and clever. But it seems to me that everyone I meet here used to be something once (generally “married” or “employed”); now they are all united by the absence of the one thing they seem to have surrendered completely and forever: ambition. Needless to say, there’s a lot of drinking.”
I borrowed Eat, Pray, Love from the library, but I think I will buy a (used) copy; it’s the type of book I could read over and over again. And I will likely highlight Eat, Pray, Love Quotes in the book. Plus it highlights the benefits of slow travel.
I highly recommend Eat, Pray, Love as an inspiring book that will make you want to pack up your bags and leave tomorrow.

Elizabeth Gilbert structures her novel according to the japa malas, a string of 108 beads meant to guide students of Hinduism and Buddhism on a path of disciplined meditation. She further divides the japa malas in sections of three, according to the countries she visits: Italy for exploration of pleasure and passion; India for meditation and self-reflection; and Indonesia for the balance of everything in-between.

Italy: The City of Self-Indulgence
Gilbert's first 36 chapters take place in Italy. For Gilbert, Italy becomes a place of pure indulgence and passion. What draws her to Italy is the language, and she wants to learn something not for the mere reason of its practicability, but just because she wants to. She also finds pleasure in rebelling against the time of day she eats certain foods; for example, she gains some happy pounds in ravishing through different flavors of gelato for breakfast, and in having a relationship with her pizza.
India: The City of Self-Reflection
From the freedom and gratification of Italy, Gilbert subjects herself to the discipline and strictness of life in an ashram of India. She goes to the extreme of practicing self-restraint to the point of sustaining many mosquito bites whilst meditating outdoors. She also learns that the greatest lesson is doing something despite adamantly hating it to the point of tears. Although these next 36 chapters are set in a small, remote ashram,
Gilbert's insight and profound wisdom amidst some endearing neighbors adequately encapsulate the beauty of the stillness in the divine.

Indonesia: The City of Love

The final and third section of the book takes place in Indonesia. Despite Gilbert's best intentions to remain "man-free" over the course of the year, fate intervenes, and she inadvertently finds herself falling for an exotic man. The cliché, "love happens when you least expect it" is applicable to Gilbert's incidence. She also attempts to keep up her spiritual discipline by visiting a medicine man, whom Gilbert describes as having a striking resemblance to Star Wars' Yoda, daily. In exchange for this medicine man's wisdom, Gilbert gives him English lessons.
This book is a refreshing and insightful journey through the eyes of a woman, whose narrative voice resembles that of your closest friend. It is enjoyable and inspirational to join Gilbert on her emotional and spiritual path, and witnessing a vulnerable woman's evolvement into enlightenment and empowerment.

Istanbul,Bodrum,Cesme,Pamukkale,Kapodakya

Turkiye'de,Istanbul'da nereye gidilir sorusunu soran yabanci arkadaslara boyle karisik verdigim cevaplari toparladim topluca atiyorum bende yorulmamis oluyorum herseferinde:)

You can take a bus from the airport which goes till Taksim (kind of city center-closed to everywhere)
The bus called HAVAS (It is cheap but since you will be two of us you may just take a cab)
HAVAS HAS BUSES EVERY HALF AN HOUR.
If you arrive there at night (since the cabs charge you more) you may take Havas (but they may have bus till 12 and in the morning they start at 6.00 o clock-I think-)
Anyway Havas (just at the exit they wait, you can’t miss-they have a stop -)
You should definitely see
1)       Sultanahmet (Where Topkapi Palace- church and other places to see-will give you the names later)
2)       Ortakoy-bebek-Arnavut koy (by the sea cute places where you can have lunch/dinner/drink and walk by the sea and see the beatifull Bosphorus view-
3)       Kanyon- the new shopping mall-I like it because itisopen air.
4)       You should stay in the city center so you can get about easily, cause there is a traffic jam I Istanbul
I think you can stay in taksim cheap and cheerfull but of course the best hotel is called Ciragan Kempinski Hotel just by the sea in Ortakoy and beautiful!!!
You should definitely see the night life in Istanbul
Will talk to my friend to get the popular names
When I was there still the summer clubs were open but now they must be closed. That is why I cant recommend the ones I went when I was there.

In Taksim there are many clubs; restaurants, bars, shops everything
It is such a cosmopolited place
You can go to Galata tower in Galata (closed to Taksim)
You should definitely go to Kapali carsi Baazar –Misir bazaar (in Eminonu)-closed to Taksim
Maiden Tower (light house) (is in the middle of the sea- you need to take a boat, I think they have service in Findikli (again closed to taksim-youi can take the tube)
The hotels you might stay in Taksim


1)       Intercontinental
2)       Hilton- from the center of Taksim (10 minutes walk away though)
3)       The Marmara –nice location,cheaper than the others-make sure you get a new room though)
4)       The Ritz –expensive
5)       Swiss Hotel-it is in Macka (closed to Taksim but does not have walking distance but has beautiful view)

There are more hotels and cheaper ones
It is up to your budget

And you must see NISANTASI-TESVIKIYE
It is beautiful because you can walk in a very nice street with nice shops and cute cafes. Don’t go there on Sunday-Sunday most of them are closed!
The street life is so good in Turkey!

QUESTION: What about during Ramadan will things still be open?  Should we wait until after Ramadan?

The answer is NO, but during eid the bazaar will be closed.
Everywhere will be open
However the number of the people who go to clubs will drop
That doesn’t matter actually it might be even good so you can have some space
It is a crowded city!
Will write to you other places when I remember
3.5 days is okay, you will have to rush though. You can get a grasp of the city but it wont be like I have seen everywhere in Istanbul at all.
Even one year is not enough to see the all the beauty in Istanbul. I lived there 7 years and I know that still so many places left to discover although I was going out a lot.
There are many different interesting places and loads of things to do.

Istanbul Itinerary & Contact (red is must do)

Bosphorus Boat Tour  (take boat either from Besiktas or Eminonu pier) – have fish lunch at the last stop (Anadolu Kavagi) – castle at the top has nice views of the Black Sea if you want to stroll up the hill  (might be cold in the winter, but still recommended)

Princess Islands – take a boat from Besiktas pier; go to Buyuk Ada; have lunch, ride the horse carriage around the island (might be cold in the winter)
Aya Sofya

Topkapi Palace – located in Sultanahmet, not Topkapi

Blue Mosque

Basilica cistern – haunting place, near Aya sofya – visit if you can.

Archeological Museum (Alexander the Great’s sarcophagis is supposed to be there – turns out it is someone else’s, but very interesting)
Grand Bazaar (haggle)

Dolmabahce Palace – go to Ortakoy after visiting Dolmabahce Palace.

Galata Tower (near the centre of the city; can be combined with a stroll in Beyoglu – old consular district) – in the fish market try the “Degustasyon” restaurant (they have an appetizer called topic, try that)

Maiden’s Tower (hard to reach – easiest is to take a small boat from besiktas to uskudar, then take boat from uskudar to the tower )

Beyoglu – at the heart of the city; shopping area, restaurants, cafes – pedestrians only
Ortakoy – next to your hotel (15-20 min walk) – seaside shopping, cafes, restaurants
Good restaurants
Borsa – in Harbiye next to the Hilton (closer to the centre of city near Taksim, but still just 10 minutes by car from your hotel) – excellent traditional Turkish cuisine
Sardunya – next to the Mimar Sinan University (10 minutes by car from your hotel) seaside food restaurant well-suited for romantic dinners – no crowds, good view
Poseidon – in Bebek (15 minutes by car from your hotel) seaside, excellent seafood 
Degustasyon – In Beyoglu (near the British embassy)
Club
Laila – near your hotel
What to Eat
Fish: Kalkan if it is in season
Appetizer: fried calamari with tarator sauce, patlican salatasi (babaghanoush Turkish style), sigara borek (Turkish fatayer), karides guvec (shrimp casserole)
Turkish cuisine: Hunkar begendi  (this is the name of the dish, means Sultan liked it)
Contact: Baris Sozen – Treasury chap at AK Securities – knows fixed income, tango, and Istanbul (expecting your call if you have any questions)
From the UAE dial: 00 90 533 717 28 76 or in Turkey dial  0 533 717 28 76.

Ortakoy is 15 minutes far away from taksim by taxi (depends on the traffic it can go up to 1 hour)

Ciragan Kempinski and Four Season hotels are in Ortakoy too and they are beautiful, you should check them out as well.

They are the most expensive but the best hotels in Istanbul.

Swiss Hotel close to Taksim (it is in a place called MACKA) is nice and has great view.

NISANTASI, is a place where is more popular in the winter but has lots of posh bars and clubs, and has got nice unique boutique cafes and shops.
I think you would enjoy this place during the day for chilling out, trying nice food and shopping

I have been away from the night life of Turkey last 5 years so don’t know where is nice these days but Denise might be more helpful.
These are the places were top of the Istanbul night life before I left

Reina
Leila (I think the name changed now, it is very close to Reina) they are both in Kurucesme, very near to ORTAKOY.These two places by the sea and have fantastic view. You need to be smart casual.
In Taksim, there is a place called Nu Pera (it is close to Otel Pera), smart casual

In ORTAKOY there is a place called ANGALICA (hope the spelling is correct) by the sea and nice. smart casual

they may ask for reservation or try to charge you for the entrance so it is normal, they are posh places. You can have dinner as well, can be pricy.

In Taksim there are lots of lots of bars, clubs, there is no way you can finish even in 1 month.
You can just go and try as many as you can. They are mainly not on the main street of ISTIKLAL STREET, but parallel streets. Can be inside a building, first floor, top floor, middle floor, they are everywhere.

BODRUM


It has a hectic night life and during the day you can enjoy the cold, clean sea. You can visit Bodrum castle and even try to go to the concert in the castle (there are so many concerts during the summer, check it out one of your favorite singer might have a concert while you are there)
It is good for snorkeling and diving.
You can try to take the daily boat there where they take you to nice spots to swim.
It is better than going to the public beach.

It is a bit expensive because it is very popular among Turkish tourists as well as foreign tourists

 There are plenty of hotels over there.
Because my parent has a house I never stayed in a hotel.

You may need to search in the internet
I will ask my friends if they know anything cheap and cheerful

I have just remembered, it won’t be as crowded as in the summer in September which is good for you.
When the schools start people leave which is good but most of the clubs will be closed.

In Istanbul though you should try to go to one of trendy club by the sea with a spectacular Bosphorus view.

CESME


You have to see this place. It is very close to Izmir. You can spend one night over there. Nice food, great sea, and cute architecture.

It is a great place to surf bye the way

It has a night life as well

It has private beaches as well as public beaches

Try to stay in ALACATI (the area called in CESME)

PAMUKKALE-DENIZLI



This place is nice too but a bit out of your way
So you decide.
Maybe you should try to see next time

It is in DENIZLI

CAPODACCIA


Have a look at the images

You should try to stay one of the cave hotels in Cappadocia and if you have chance try horse riding since Cappadocia means “the land of the beautiful horses”
Also you can try balloon tour over there. You so it very early in the morning and if you come back safely you celebrate it with champagne. They give you champagne with strawberry and breakfast.
(Don’t worry no accident happened so far, it is safe)

It is a fascinating place.  I am dying to go there again. The sun set is great. They have beautiful spots where they take you for the sun set.

Will send you more information on other parts of Turkey...