28 Temmuz 2011 Perşembe

Cipura, Trabzon Usagu Nilcundan daaa

Gecen Nesli icin bekarliga veda partisini nerede yapalim diye konusurken Cipura'da drink alabilir miyiz diye sordum, aslinda Cipriani demeye calisirken, asagida Deniz'in yorumunu okuyabilirsiniz, vala bende cok guldum bu dil surcmeme, hakikatten komik oldu, tam laz usagu oldim da

Ulan nily, yine yapicagini yaptin…
Koskoca new YorkLondon chain yapti CIPURA!!! Guzelim cipriani gitti cipura geldi… tam berkinlik bir commentdi bu.
Tamamdir plan o zaman: HAKKASAN, CIPRIANI, ALLURE’dur…
Ama sikir sikir giyinin ki kapi da sorun cikmasin :D, nily sakin o igrenc on senelik ayakkabiliri giyme… cipura’da giyersen ama ciprani’de hayir!! :D

Bu arada dalga gectigi ayakkabilarim 10 senelik olabilirler ama 10 sene hic giymedim, hem her 10 senede bir fashion come back diye bosuna dememisler bence acayip guzel bir ayakkabi hatta iki gun giydim nazar degdi ve sapi koptu kizim ya cok uzgunum hemen tamir ettirmem lazim, bakin fotosu asagida, cok mu kotu? Ayrica uzun topuklarina ragmen bu kadar rahat bir ayakkabi yok.
hem kotu olsa nazar deger mi hic????Belki bekleye bekleye curumus olabilir gerci...

alcak kofte Deniz, alacagin olsun



Cizgi Film Kahramanlarina Yavas Bir Giris

Efendim Ayse Arman yazmis bende hazira kondum buraya ileride refer etmek icin yaziyorum, yani ogrenmem gereken oyle cok Disneyland karakteri varki simdiden bir arsiv hazirlamaya karar verdim, tanrim tum bunlari nasil ezberleyecegim ben, ve Sena buyuyene kadar daha kimleri cikacak kim bilir!

Winx perilerinin özellikleri
Her bir peri kendine özgü yeteneklere ve değerlere sahip. Her çocuk kendine benzeyen periyi seviyor. Cesur olmak, kendine ve yeteneklerine inanmak, doğayı korumak, hayvanlara sevgi ve şefkat göstermek, hayallerinden vazgeçmemek, zor durumdaki arkadaşlarına yardım etmek, haksızlığa uğrayanları savunmak, yanlış yaptığı zaman bunu kabul edip düzeltmek Winx Club'ın maceralarında çocuklara verilen mesajlar...
Gelelim perilere:
-  Bloom... Dostluğa ve arkadaşlığa önem veriyor. Haksızlığa uğrayanlara yardım ediyor.
-  Stella... Süslü ve bakımlı. Kendisini çok seviyor. Çevresindekileri neşesiyle mutlu ediyor.
-  Flora... Doğaya saygı gösteriyor, doğayla uyum içinde yaşayan peri.
-  Miusa... Özgür ruh. Müzik hayatının vazgeçilmez parçası. Yeni enstrümanlar öğrenmeye pek meraklı.
-  Tecna... Akıllı ve teknolojiyle çok hayır neşir. Analitik düşünüyor ve sorunların çözümü için mantıklı yöntemler öneriyor.
-  Layla... Sporcu. Hayatında sporun önemli yeri var. Yanlış yaptığında özür dileyecek kadar kendine güvenli.
-  Roxy... Gruba yeni katıldığı için biraz çekingen. Yeteneklerini yeni keşfediyor. Arkadaşları büyük bir zevkle ona destek oluyorlar. Hayvanları çok seviyor, onlarla arasında özel bir bağ var.

Bu Kadin Beni Cok Gulduruyor

Neden bilmiyorum tamam zaten kendisi cok komik ama beni ayri bir gulduruyor yani yazilari aslinda okadar gunluk okadar bizdenki ama yazim gucu ornekleri anlatisi tarzi beni yerlere seriyor, sen cok yasa emi Gulse Birsel

Deniz korkusu nedir?
YOK yahu Jaws filan değil. "Ay balık var, eyvah bacağıma yosun değdi, amanın yengeç geliyor" culardan hiç değilimdir!
Yediğim hayvandan korkmam, açık konuşuyorum! En fazla inek minekse sarılıp öpmeye iğrenirim, belli mesafemi koyarım.
Ama 24 saat suda yaşayan hayvanın temizliğinden şüphe mi edeceğim? Asla!
Bilakis ben denizde benimle laubalileşen hayvanı severim! Misal ayaklarımı ısırıp gıdık yapan balıklar başımın tacıdır! Yunuslara sarılasım gelir, yosun hiç bozmaz, yan yan yanaşıp bakan yengeci masaya davet ederim, o denli! Bu saçma sempatiyle sonunda bir gün bir vatoz çarpacak, o olacak! Neyse.
Çocukluğumdan itibaren yazları deniz kenarında geçirme fırsatı buldum. O yüzden denizi, kumu, balığı, yosunu severim.
O yıllarda Florya'da deniz kıyısında hemen limon sıkıp yenecek kadar temiz karidesler, midyeler olur, abiler ablalar şnorkelle uzaklara yüzüp denizatları, envai çeşit şeytan minareleri bulup getirirlerdi.
O ilkgençlik yıllarımda yaz mevsiminin getirdiği korku, denizle ilgili olmaktan ziyade "Hadi kızım, İngilizce konuş" emrivakisiydi!
12 yaşındasın, hazırlık sınıfı okumuşsun, bir miktar İngilizcen var, eyvallah. Ama ne turistin yanına itekliyorsun beni yahu "Hadi çocuum, git konuş, hadi bakiiim" diye!
Sıkıysa sen git konuş! Kendi halinde güneşlenen tanımadığın insanla durup dururken "Hello" diye muhabbet aç bakalım! Hatta bak kıyak yapıyorum, git Türkçe konuş ya, anadilin! Bakalım konuya nereden girip, nereye bağlayacaksın.
Çocuk kazık kadar turistle hangi asgari müşterekte sohbet konusu bulacaktır, turistler acaba nerelidir ve İngilizce biliyorlar mıdır, onu bırak 12 yaşında çocukla sohbet etmek isterler mi? Kimin umurunda! Gülse gitsin, konuşsun, acık eğlenelim!
Zaten ailenin en küçük çocuğu olarak, ve zannederim o yıllarda televizyon tek kanal olduğundan, hep benden bir şov beklentisi vardı! "Hadi kızım misafir geldi, şarkı söyle bakalım", "Hadi bir kanto yap", "Hadi ablanın sabah uyanmasının taklidini yap"! Liseye gelince dedim "Ben oyuncu olacağım". Bir yaygara koptu ki! Meğer avukatlık, mühendislik filan hayal ederlermiş. O zaman ne oynattın beni de, kah kah gülüp eğlendin yıllarca kardeşim?
Madem avukat olayım istiyordun, misafirin, akrabanın karşısında taklit yaptırmayacaktın, dava dosyası hazırlatacaktın!
Deniz kıyısında yaz tatili, erişkinler için bambaşka bir korkuya gebedir.
9-10 aydır küvetten daha büyük bir su birikintisiyle yakın ilişki kurmamış vücut, üstelik de en teleme peyniri ve en ilkbahar sonu bıngılı haliyle, denizin serin sularıyla, bir noktada tanışmalıdır!
Ama nasıl?
Benim için o suyla ilk buluşup sarılma günü hep zordur!
Deniz kenarında iyi kötü göbeğini içeri çekerek dolaşmak, gölgede kitap okumak, zararsız, serin aktivitelerdir, eyvallah.
Karizmanın duman olması denize girmeye karar verme anıyla başlar.
Zira suyun kenarına gittiğiniz an, sahnedesiniz demektir! Malumunuz herkes denize bakarak oturur ve güneşlenen tuzu ve kendisi kuru insanlar, denize girenleri seyrederler!
Ayaklarınız suya girdiği an, kritik andır. Su buz. Ya üşümekten fena halde korktuğunu çaktırmayıp, yavaş yavaş belinize doğru çıkan sudan zevk alırmış gibi cansiperane devam edeceksiniz, ya da seyredenlere rezil olmayı kabul edip, korkağın teki olarak geri çıkarak şemsiye gölgesindeki güvenli şezlongunuza döneceksiniz!
Ben eğer vazgeçmiş kös kös dönüyorsam, genellikle utancı hafifletmek için ciddi bir sesle tespit yaparım: "Yok daha pek mevsim gelmemiş, ya yüzme gözlüğümü almamışım, lenslerimi çıkarmamışım (Lens takmıyorum!), gribim hâlâ geçmedi bu riski almamalıyım" gibilerinden!
Daha da iyisi birkaç kez büyük başarı sağladığım, "Üşüdüğün anda, daha ileri gitmeden, aynı derinlikte yanlamasına dolaşıp, midye kabuğu, taş toplama, gözü daldırıp ufka bakma" numaralarıdır... Sanatçı olmak bu yöntemde işe yarar, "Kesinlikle yüzmek için girmemiş denize, kimbilir ne hikayeler kuruyor kafasında" ilüzyonu yaratacağı için.
Yaş ilerledikçe insan etrafı daha az takmaya başlıyor, bir rahatlıyor. Bu sene hiç ayak yapmadan, "Amanin soğuk kııız" şeklinde çığlıksa çığlık, sığ kıyıda çömmeyse çömme, elle su alıp kolları, boynu, göbeği, alışsın diye ıslatmaysa ıslatma, her rezilliği, her "hanım teyze"liği yapıp, öyle açacağım deniz mevsimini! "Natürel, bizden bir sanatçı" desinler artık, ne yapayım.

Play Dates Devam Ediyor Temmuz 2011

Yazin okulda yok Sena hanimi eglendirmek icin play dates organizasyonlarina devam gecen hafta ve bu hafta misafirlerimiz vardi hem minik hemde buyukler bugunde Nur'a gittik Seif ve Eren vardi Demet'in oglu, birlikte oynadilar.

                                                 Sena arkadaslari gelmeden biraz once


                                                           ve ilk Kaan geldi evimize



iste cocuklarin dordu birden ayni pufa sigdirmaya calisyoruz ama isimiz cok zor, bir pufda dort karpuz    
                                                                  aman cocuk :-)


                              az kaldi biraz daha ugrasip dordunu oturtacagiz, kacanlari topla gel


                                     yok, ih ihhh olmayacak bu is galiba sonunda pes ediyoruz


                            simdi ikili calismalara basladik, Nur ikili cekmeye calisirken oda ne??!


                                 Sena kiskanip yanlarina gidiyor, kiskanclik bazen ise yariyor

                                            
                                                      Seyf, Sena'ya sarilmaya calisirken


       Sena'dan is cikmadi ama Sera tam bir cuddle insani, neyseki o var, Seyf'in eli bos donmuyor




Maalesef gecen hafta Justin ve Abdullah geldiginde hic foto cekmemisim:(

ve bunlarda gecen Pazar gununden (31 Temmuz 2011)
Sena,Laura,Helena ve Will ile



             Helena ve Sena ayni okuldan ve siniftan, birbirlerine isinmalari o yuzden cabuk oldu



                                                              Bir Sena uyumus fotoda

                      
                                                                              bir Laura


              birlikte TV seyrederken, bir yandanda uykulari geldi iyice mayismaya basladiklarinda


25 Temmuz 2011 Pazartesi

Yilmaz Ozdil Bodrum'u Daha Iyi Anlatamazdi

Bodrum

Burası da Aspat değil şekerim, aman Bitez Yalısı’ndayım. Bodrum’da... Yediğim içtiğim bana kalsın, gördüklerimi anlatayım.
Havaalanı terminali, dolmuş durağı ebatlarında... Metrekareye 150 kişi düşüyor, nefes alamıyorsun. Her uçak, en az bir saat rötar yapıyor. Yolcu karşılarken arabaotoparka bırakıyorsun, fiyatlar makul! Çıkışta arabanı tekrar satın alıyorsun, köküne kadar geçiriyorlar. Yok eğer gideceğin yere taksiyle gideceksen, 
zat
en bi araba parası ödüyorsun.
Allah’ın denizini dubalarda
şer
itlerle çevirmişler, bildiğin balık 
çif
tliği gibi, kapısına ızbanbut yarmalar koymuşlar, ki, donla yüzen şambrelli 
kek
olar girmesin... Biiç deniyor.
Samimi bi ortam. Arka şezlongdaki kadının ayağı kulağına giriyor, senin bacakların önündeki adamın omuzlarında... Kıç kıça oturuluyor. Günde 18 bikini değiştirentikiler, kıçının kılları ağarmış amcalara aşkito, totişko diye sesleniyor. Amcalar da birbirine kankito filan diyor.
Biraz deniz, biraz huzur arıyorsun... Bangır bangır “tatlım fırfır aklım, çıkmadı kırkım” gibi bi şeyler çalıyor. “Portakal orda kal” diye şarkı 
var
 abi... Bana üste para versen Serdar 
Ort
aç dinlemem, burdakiler Serdar 
Ort
aç dinlemek için üste para veriyor. Demet Akalın’dan zaten kurtuluş yok, tahminim sualtına hoparlör koymuşlar, 
dip
 dalıyorum, gene duyuluyor.
Dün gece kan ter içinde uyandı
mes
ela, rüyamda Fatih Ürek pareo giydiriyordu bana!
Biiç’lerde şale’ler var. Tüllerle çevrilmiş, kutu gibi bi dalga, güya loca... Ahaliyle birlikte olmayayım diyen biiç’e giriyor, biiç’teki ahaliyle birlikte olmayayım diyenşale kiralıyor. 300 liraya var, 500 liraya var... Aylık kirası değil ha, günlük kirası... Yakında teraslı şale’ler icat edilirse şaşma, ki, şale kiralayanlarla birlikte olmak istemeyenler teraslı şale’lerde otursun!
İki dilim karpuzu 20 liraya kakalıyorlar. Bende karpuz 25 lira diyen, kıymete 
bin
iyor. Kim daha fazla giydirirse, o biiç trend oluyor, müşterinin en kerizi hangisiyse, en itibarı o görüyor.
Vin-vin yani.
Türkbükü, kazığın en sivri ucu... 
O y
üzden, en çok tercih edilen yer..
En 
takdir ettiğim adres ise, Maça 
Kız
ı... 10 dakka takılıyorsun, hesabı 
öde
rken kupa papazını buluyorsun!
Yabancı turist diye gele gele, İngiliz muslukçu, Rumen kamyoncu, Belçikalı amele gelmiş... Alman’ın kırosu bile gelmemiş bu sene Bodrum’a... Ruslar desen, değil öldüren sahte viski, siyanür versen, fondip yapar... Çünkü, doğma büyüme buraların çocuğuyum, bu kadar yoksul turisti ilk defa görüyorum. Ucuz diye kümes gibi pansiyonlarda kalıp, halk plajında domates-ekmek yiyorlar. Para mara bırakmadıkları gibi, üstüne çöp bırakıyorlar memlekete.
(Lokantacı esnafına parantez açmam şart... Baklavayı, cacığı sahiplendiler 
diy
e hiç kızmayın Yunan’a... Bin yıllık 
çob
an salatayı, “greek salad” diy
yaz
an şuursuzlar artmış Bodrum’da.)
(Aganta Burina Burinata’yı 
boş
una yazmış Halikarnas Balıkçısı..
Sün
ger bitmiş, bitirilmiş.)
(Bodrum’un yerlisine de parantez açmam şart... Mekânları kiraya verirken, tipe değil, papele bakıyorlar. Bu yüzden, abuk sabuk adamların eline geçiyor. İstanbulluletmeciler bir bir çekiliyor. Mafya yerleşiyor. Henüz silahlar patlamıyor ama, uyuşturucu patlamış... Narkotik uzmanı olmana gerek yok, alenen satılıyor. Mümbit bi ortam çünkü... Polis ve jandarma, turisti rahatsız etmeyelim diye fazla göz önünde dolaşmadığı için, torbacılar cirit atıyor.)
(Bodrum’a gelen Bizans gazetecileri, şurda güneşin doğuşunu seyredin, ay 
bur
dan seyretmesi çok romantik filan diye yazıyor ama... Sabaha karşı itler dolaşıyor Bodrum sokaklarında... Özellikle, Atatürk dövmesi olan gençlere bulaşıyorlar. Bıçaklamalar oluyor, üstü örtülüyor.)
Kültür turizmine gelince...
Kal
e’de Sualtı Müzesi var. Arkeolojik gurur abidesi... Girerken para ödüyorsun, içinde Karya Prensesi’nin bölümü var, 
ora
ya girerken bi daha para ödüyorsun..
Bir
 müze, iki bilet.
Sadece özel sektör değil yani... 
Dev
let de kazıklıyor milleti Bodrum’da.
Yollar berbat.
Her
kes şikâyetçi.
Düz
eltilsin deniyor.
Hal
buki, Bodrum’da doğru yapılan tek icraat, Bodrum yollarının yapılmaması!
Yollar düzgün olsa, her gece 20 kişi 
ölü
r Bodrum’da... İstanbul’un ilçesi burası... Herkesin altında porş’lar, bemeve’ler, ok gibi mersedes’ler, 320 kadranlı jipler var. Sabaha kadar içki içiliyor. Çeşme’ye otoyol yaptık, trafik kazasıyla gömdüğümüz gencin haddi hesabı yok. İlla düzeltecekseniz, düzeltilmesi gereken milyonlarc
saç
malık var, yollara dokunmayın.
Ve, şimdi diyeceksiniz ki, kardeşim madem bu kadar dandik bi yer, ne 
işi
n var Bodrum’da?
Kardeşim...
Sebep çok ama, bi kaç tadımlık vereyim... Zeki Müren’in evini gezip, onu ne kadar özlediğimizi düşünerek, Fatiha okumayacaksan... Hayatını prenses olarakyaşadığı halde, Anadolu kadınının dramını yansıtan Karya Prensesi’nin gözlerine dalmayacaksan... Atatürk’ün kızı, otantik giysi ve el sanatlarındaki uluslararasıonurumuz Aybüke Baran’la sohbet etmeyeceksen... Gümbet pazarında, Milaslı caanım köylülerin mis gibi şeftalisini, biberini koklamayacaksan... Gümüşlük’te güneşi söndürürken Botan’ın ahtapotunu yemeyeceksen... Hayatından parayı çıkarmış ender insanlardan Zafer Olcay’ın limon bahçesindeki Çilingir’iyudumlamayacaksan... Lezzet mimarı Haluk Tanrıverdi’nin Ferayesi’yle manzaraya bakmayacaksan... Üniversite öğrencisi olan ve harçlık için garsonluk yapanMehmet’in Bağarası’nda kendi elleriyle sakız dallarına dizdiği 
çöp
şişteki emekten, yürekten haberin yoksa... Yok efendim, Fink’miş, Shipahoy’muş filan, geç bunları geç, Veli’nin barına oturmadıysan... Adam gibi adam İkizler, 
Can
 ve Ceyhun’u dinlemediysen, iyi ki varsınız diye kucaklaşmadıysan, gençler ve daima genç kalanlar’ın şövalyesi Sümer’in davuluyla kendinden geçmediysen...
Asıl senin ne işin var Bodrum’da?