10 Ocak 2011 Pazartesi

Hayat Seninle, Seni Severek Başa Cıkabilirim...


Hayat seninle, seni severek başa çıkabilirim... Genel izleyici muamelesi yapılan, prime time reytingi bol, sabah kuşağı sönük, kahramanı eksik hayatıma... Düşüncelerle ve pişmanlıklarla dolu sabahlamalarıma, parçalı uykulu gecelerime, tükendikçe depozitosuz dolan gözyaşlarıma... Acılı Adana kıvamındaki sürekli iğne batan kalbime, yalnızlıklarıma, yaramazlıklarıma, aşkımsı hallere, gerçek aşka, kendimi unutmalarıma, hatırlayıp geri almalarıma... Kavuşamamalarıma, sürpriz kucaklaşmalara, coşkulara, arada kahveye uğrayan 'Neşe Teyze'ye, sevişmelere, terk etmelere, geriye bakıp pişman olmalara, geriye bakıp gurur duymalara, ileriye bakıp vazgeçmelere, ileriye bakıp ümitlenmelere... UMDUĞUM BULDUĞUM Kekremsi sabahlara, kendimi kültablası misali hissettiğim sabahlara, hesabımı göremediğim gecelerde ev turlamalara, sarhoş olmalara, benim kızlara, şişmiş gözlere, ışıldayan gözlere... Sonuna kadar eğlenceye, güzelliklere, pisliklere, kötülüklere, kırık kalplere, onarılmış kalplere, ona, sonra ona, bi de ona, sonra bana, önceki bana, şimdiki bana, gelecekte olmasını istediğim bana, umduğum bana, bulduğum bana... İçinden çıktığım aileye, ait olamadığım yuvalara, düzensizliklere, yamuk düzene, kokuşmuş adetlere, insanı insan yapan geleneklere, iftiralara, iltifatlara, itirazlara, itinalara... (başka i-li bir tanım kaldı mı acaba?) Kem gözlere, süzen gözlere, seven gözlere, kıskanan gözlere, eleştiren gözlere... İnananlara, burun kıvırıp hırslandıranlara... Paçamdan çekenlere, el uzatıp yukarı çekenlere, elimi tutanlara, kıçıma tekme basıp düşmem için çabalayanlara... Hak ettiğimde sırtımı sıvazlayanlara... MÜKEMMEL YOKMUŞ  Gözümden kan getirenlere, mutluluktan ağlatabilenlere... Şerefe! Gerçek dostlara, hakikatli düşmanlara, tersten baktıran aşklara... İyi filmlere, yoldaşlık eden, kendime getiren kitaplara, şiirlere, şarkılara... İstanbul'a, Beyoğlu'na, Alaçatı'ya... Parasızlığa, parayı savurmaya, sürünmeye, lükse... Her geçen gün daha çok benzediğim anneme. Bendeki mantıklı her şeyi inşa eden babama. Ömür boyu garantili öbür yarım ablama. Ardında güzellikler bırakan anneanneme. Beni döve döve 'mükemmel diye bir şey yoktur, anın tadını çıkartmak vardır'ı öğreten şu hayata... Tanıdığım tüm yüzlere, gelip geçen herkese ama herkese... Yarın 30 yaşıma gireceğim ya, teşekkür etmek istedim işte. İnşallah bu sene umduğum insan olmaya doğru bir adım daha atabilirim. Biliyorum hayat, seninle ancak seni severek başa çıkabilirim.'Love' You!Güneşli sabahları seviyorum. Beyaz peynir ve simiti, çayla yemeği seviyorum. Evde yalnız kaldığım gecelerde Ayten Alpman dinlemeyi seviyorum. Madonna'nın konser DVD'lerini Yalın'ın şarkı sözlerini ezberlemeyi, Teoman'ın yıkık dökük sesiyle aşk şarkısı söylemesini seviyorum. Bu aralar Asmalı mescit Otto'yu çoook seviyorum. Otto'da gelincik votka içmeyi seviyorum.MARNİ'Yİ MÜSLÜM'Ü Sonra İstiklal Caddesi'ndeki Adidas'ın karşı sokağındaki canlı müzik mekanı Mask'ta müzik dinlemeyi seviyorum. Saba Tümer'in kahkahasını seviyorum. Haşo'nun Pazar notlarını seviyorum. Marni'nin renkli plastik ayakkabılarını seviyorum. Yakup'ta patronla meyhane keyfi yapıp saatlerce sohbet etmeyi seviyorum. Canım Ailem dizisini seviyorum. Seyhan'ın Ali'yle aşkını seviyorum. Müslüm Gürses'i çok seviyorum. Bekarlığımı seviyorum. Bünyemi yormayan insanları seviyorum. Frederick Beigbeder okumayı seviyorum. Şarkı yazmayı seviyorum, ohh ne rahatlıyorum. Siyah ojeleri, siyah rujları seviyorum. Richard Gere'i seviyorum, kolundan tuttuğumla nikah dairesine gidip evlenmek istiyorum.LOVE FASHION AND FAME Savoy pastanesinin şeftalili mini tartlarına ölüyorum. Fazıl Say konserlerini seviyorum. Sezen Aksu'yu sevmek değil onun şarkılarıyla aşk yaşıyorum. Ve şimdi yepyeni bir şeyi ennn çok seviyorum. İlham almalara doyamıyor, sayfa sayfa tekrar tekrar okuyor, fotoğraflara bakıyor, vay beee çekiyorum. İngiliz derginin adı 'Love- fashion and fame'. Yılda iki kere çıkıyor; modayı, bildiğiniz moda dergileri gibi onu alın bunu alın gibi size dikte ettirerek değil, size ilham vererek önünüze koyuyor. Öyle değişik, uçuk ve sizi sizden alacak fotoğraflar var ki, tüm ekibi ayakta alkışlamak istiyorsunuz. İlk sayısının kapağında Amerikalı şarkıcı Beth Ditto var. Kim çekmiş? Dünyayı çeken Türk fotoğrafçı Mert Alaş. Ne yapın edin, dergiyi elinize geçirin. Vizyonunuz nasıl değişecek, diğer dergiler size boş gelecek. Benden söylemesi.İHTİMALLER ÇOKMUŞ DA... Durdum baktım. Çok kızdım. Çok sevdim. Aşkımsı hallere girip, kendime rol biçtim. Oynadım oynadım sonra bir baktım ki, oynamaktan bıkıverdim. Acele ettikçe geç kaldığımı öğrendim. Hooop! dedim, koştur koştur nereye canım? 'Asla' dememeyi, direnmemeyi denedim. Direndikçe hayat da sana direnirmiş onu bildim. Aile çok önemliymiş, aile doğuştan sana verilen değil senin seçtiklerinmiş. Bak işte Leylamız doğmuş, ötesi berisi yalan olmuş. Emek vermezsen her şey kuru kalırmış. Öfke senin en büyük düşmanınmış. Haklının zamanı bolmuş. Bu devirde ihtimaller çokmuş da, o çoklukta tek olabilmek zormuş. Her şeyin sahicisi makbulmüş. Dikkatle dinlersen her şarkıda bir sen mevcutmuş. Aşkın kurallarını kim koyduysa bizimle kafa bulmuş... Bu liste öyle uzar gider sayın okur. Sen de yap, sen de yap! 2009'dan ne dilediğime gelince. Hani hem kendime hem cümlemize... Kalemim yettiğince. En başta sahicilik diliyorum. Kendimize karşı, çevremize karşı, duygularımıza karşı sahicilik! Şöyle sahici sahici arkadaşlıklarınız, aşklarınız olsun inşallah! Arkadaşlık demişken hepimize sarılınca kokusunu içine çekmek isteyeceğiniz arkadaşlar diliyorum. İyi gününüzü sizinle kutlayan arkadaşlar. Sonracığıma, malum hayat zor! Şöyle derin derin nefesler diliyorum. Eyleme geçmeden 10'a kadar sayabilmeler. İcap ettiğinde koy verip gitmeler "Canımız sağ olsun" diyebilmeler. En önemlisi kendime inanç diliyorum. Bir şeylere inanmazsam ben bu alemi çekemeyeceğim sevgili okur! Korkarım son günlerde kafayı bununla bozdum ama yine çiziktireceğim; birilerinin bana "İyi ki varsın" demesini diliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder