9 Ekim 2009 Cuma

Kadın Doğumdan Sonra Kaç Evreden Geçer?


Kızım 10 aylık oldu, bendeki değişimler hala durmadı.

Ben tam: “Kazasız belasız, fazla zorlanmadan atlattık bu mucizevi olayı...” diye düşünürken her gün kendimi yeni bir sorunla boğuşur buluyorum.

“Bu işi de atlattık bitti geçti.” diye bir şey yokmuş bır kere, onu anladım.

Artık çocuklu bir kadınım, nasıl herşeyin sorunsuz, kesintisiz olmasını bekleyebilirim?

Galiba önce bu fikre kendimi alıştırmam gerekiyor.

“Doğumdan sonra bebeğime bakabilecek miyim, ya onu koruyamazsam, ya ona bir şey olursa?” diye endişelenmekle geçer ilk dönem.

Uykusuz, yorgun, endişeli, hormonlar delirmiş gibi… Bir dakika iyi hissedersiniz kendinizi diğer dakika ağlamak istersiniz. 

Günlük işlerinizi bırakıp bütün zamanınızı çocuğunuz için harcamaya başlarsınız.

Diğer rutin işlerinizi unutmak zorunda kalırsınız.

Kendinize yeni yetenekler kazandırmaya bakarsınız. 

En hızlı ve iyi şekilde nasıl bez değiştirilir?

Hangi pozisyonda en acısız, en konforlu emzirilir?
Pişiği en iyi hangi krem önler?

Eskiden en büyük derdim: "Bugün hangi filmi izlesem? Akşam nerde ne yesem? Hangi spor dalını icra etsem?” iken haliyle bu değişim sizi şok eder. 

Biraz deneyim edindikten ve biraz yardım aldıktan sonra ara ara nefes almaya ve bu durumdan hoşlanmaya tam başlarsınız ki işe dönmeniz gerekir.

Bakıcı ara bul, eğit ve gözün arkada her gün işe git.

Sorunlar giderek büyümeye başlar. 

Hem işte yoruluyorsunuzdur hem evde.

Mesai bitimini dört gözle bekler, çektiğiniz vicdan azabını eve geldiğinizde çocuğunuzla vakit geçirerek azaltmaya çalışırsınız. 

Tabii bedeniniz ve beyniniz yorulmuş vaziyette.

Bu arada eşler isteseniz de istemeseniz de unutulur, ikinci plandadırlar.

Eskiden sadece siz ve o varken artık sadece bebeğinizi ve kendinizi düşünürsünüz.

Stresli hayat eşinize tahammülünüzü azaltır, hatta hırsınızı ondan çıkarmaya başlarsınız. 

Bu da ilişkinizi yerinden oynatır. Şimdi bir de eşinizle çatışmalara başlarsınız.

Hormonlardaki değişim hiç duracak gibi gözükmez.

Kilolar inatla yapışmıştır vücuda, benim gibi bu konuya takık biriyseniz alın size depresyona girmek için bir güzel bahane daha.

Bu problemlerle boğuşurken bebeğiniz büyür daha fazla ilgi, alaka ister. 

“Arkadaşları olsun. Yeterince ilgileniyor muyum? Zihin ve beden gelişimi için ne gibi aktiviteler yaptırabilirim?” gibi yüzlerce soru ve çözüm arayışları beyninizi meşgul eder.

“Çeşidi bol bir diyeti var mı, gerekli vitaminlerini alabiliyor mu?” derdi sizi gerer.

İstediğiniz tatili yapamamak boğar.

Yapsanız da strese girersiniz kaç gün öncesinden.

Benim ufaklık 10 aylık ve şimdiden üç ayrı ülke gördü. İlk yurtdışı deneyimini 24 yaşında yapan biri olarak komik bir durum benim için. 

Bu çocukların hızına yetişememe, demode bir anne olma korkusu, beyninizi kemirir.

“Madem kızımı bırakıp her yere gidemiyorum, bari bir an önce büyüsün de onunla her yere gidebileyim.” diye dört gözle keyifli yolculuk edilebilir yaş beklenir. 

Varsa böyle bir yaş...

Deliksiz, uzun bir uyku, beğendiğim bir kitabı okumaya başladıktan on dakika sonra yorgunluktan uykuya dalmadan saatlerce okuyabilme becerisi, gece dışarı çıktığımda aklımın evde değil müzikte kalması, koltuğa uzanıp sevdiğim dizinin üst üste bir çok bölümünü umarsızca izleyebilme, spor yapmaya alışmış vücudumun isyanlarına kulak vererek egzersiz yapmak için kızım uyuduktan sonra hala enerjimin kalabiliyor olması ve en güzeli her fırsatta kendimi ilk uçağa atabilme lüksümün olması...

Geçmişte mi kaldı?

Siz de bakıcınızı kıskananlardan mısınız?

Son zamanlarda çok kıskanıyorum elimde değil.

Hatta sinir oluyorum, bunu ona da hissettirmeden düzelmem lazım. 

Kızımın çıkan dişlerini ilk o bana gösterdi.

İlk kez emeklemeye başladığını, ilk kez destekle ayakta kalabildiğini hep o haber veriyor bana. 

Gülçin bir kez: “Çocuğunun tüm ilklerini başkalarından dinliyorsun.” demişti çalışan anne olmanın dezavantajlarını anlatırken.

Sanki bu yeterli değilmiş gibi kızımla geçirdiğim 3-4 saatte de bakıcımın elinden onu kapma yarışı yapmak zorundayım. 

Herşeyi o yapacak, Sena’yı kucaklayan, pusetini süren, banyosunu yaptıran, yüzdüren….

Defalarca uyarıyorum: “Bütün bir gün sen tadını çıkarıyorsun, biz özlüyoruz onu, bırak 2-3 saat biz onunla ilginelelim.” diyorum hala anlamıyor beni. 

Üstelik şimdiye kadar onu bulmakla şanslı olduğumu düşünsem de elimde olmadan kızıyorum. (O da haklı çünkü kızım gerçekten çok sevimli.)

Galiba çalışan anne vicdanı bu aralar isyanda. 

Çatacak delik arıyor.

Tek dileğim kızım büyüdüğünde, küçücük fotoğraflarına bakıp: “Ah keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseymişim!” dememek. 

Pişman olmak ve onun şu anki sevimli hallerini özlemek benim en büyük korkum.

Şimdiden yeni doğmuş hallerini özlüyorum, fotoğraflarına bakarken içim gidiyor. 

Zaman ne çabuk uçup gidiyor, ben kızımın her haline doyamadan o büyüyüp, serpiliyor.

Galiba anne-babaların ikinci çocukları da bu yüzden geliyor.

Sena’dan güzel bir haber: Kızım 06 Ekim 2009 tarihinde ilk kelimesini söyledi. Yanımda arkadaşım ve bakıcım olmasa kulaklarımın bana bir oyun oynadığını düşünürdüm. Ancak 10 ay 3 günlük iken kızım elini sallayıp: “Bye-bye” dedi hem de öyle tatlı bir ses tonuyla söyledi ki, annesini mest etti.

Haftanın kitabı: Bunları Kimse Yazamadı

Haftanın şarkısı: J'ai Tout Oublié

Haftanın filmi: Miss Potter


Nilgün
2009-10-09
Bu yazı 5837  kez okundu.

Yorum: 19.10.2009
dünyanın en tatlı annesiii, canım arkadaşım. her geçen gün bu annelik denen şeyin (adını henüz ben de bilmiyorum; bu bir duygu mu? olgu mu? yoksa ne...?) sana ne kadar çok yakıstığını görerek beni de heveslendiriyor. her takıntın, her pımpırığın bile çok güzel geliyor dışardan okuyanın kulağına. Sena gözlere ziyafet bir bebekti. zaten şimdi kulağa da hitab ediyor demek. Güzel haberlerinizi bekliyoruz.
ikinizi de çoook öpüyorum.
şebnem
Yorum: 12.10.2009
Ah canım benim, yerim ben onun ellerini de, bye bye demesini de.... En güzel anlar o ilkler. Hem seviniyorsun, hem şaşkınlıktan afallıyorsun.

Aynen katılıyorum, Nilgün. Çalışmasan bir dert, çalışsan bin dert. Kilo konusuna girmiyorum bile, birbirimizi anlıyoruz. :-) Çok hoş, çok keyifli yazmışsın. Öpüyorum kocaman!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder