Geçen hafta sayısı: 24, hâla hamile olduğuma inanamıyorum, aynanın karşısına geçince şaşırmaktan kendimi alamıyorum.
Göbek büyüklüğü: İşte hamile olduğumu bilmeyenler var. 6 aylık biri için çok büyük sayılmaz, ancak içimden bir ses son aylarımın böyle olmayacağını söylüyor.
Çatlak sayısı: Henüz yok, olmasından büyük endişe duyuluyor.
Tekme sıklığı ve derecesi: Çok uzun sürmeyen aralıklı ve eğlenceli tekmeler, ilk başlarda çok tuhaf gelse de onları hissetmeyi seviyoruz.
Kilo: Küçük bir karına rağmen 10 kilo almayı başardım. Üstelik hiç aşermesi olmamış hâla bile nutellaya kaşıkla saldırmamış biri olarak bu 10 kiloyu çok büyük bir haksızlık olarak görüyorum. (Bu yazıyı yazarken yediğim sınırsız hurmaları göz ardı ediyoruz.)
Şu ana kadar yaşanmış en büyük çıldırma anı: Doğum yapacağım hastaneyi ve doktoru seçmeye çalışırken oldu, dolayısıyla hiç zahmetsiz ve nazsız son derece iyi bir hamileydim şu ana kadar. Eşime yapılan en büyük işkence doğum sırasında bayılmadan sonuna kadar benimle kalmayı başarması, doğumdan sonra kızımızı hastanede karıştırmamaları için yanından bir saniye bile ayrılmaması ve aynı anda eğer doğum sezaryen ile olmuşsa doktorların tüm organlarımı eksiksiz ve tam olarak yerine yerleştirmesinden emin olma talimatlarım.
İsim bulma kâbusu: Sevgili arkadaşlarım sayesinde bir sürü çok güzel isim önerisi geldi fakat çocuğuma iki isim işkencesi çektirsem mi, bir türlü karar veremedim, Lâlin ismi sık sık aklımı çeliyor, acaba Lâlin bu duruma ne der diye merak etmekten geri kalınmıyor.
Spor: Her hafta sonu toplam 3 saat yüzmek dışında maalesef başka bir şey yapmaya fırsat yaratmıyorum, en kısa zamanda yürüyüşe başlamalı diye kendimi bunaltmaktan öteye gidemedim.
Hamilelik aktiviteleri: Televizyonlarda gördüğümüz hamile yogası, nefes egzersizleri, stretching gibi çok yararlı görünen ama bir türlü araştırılıp bulunamayan kursları doğurmadan bulmayı ümit ediyorum.
Yolculuk: Bangkok, Petra, Neslihan’ı Malezya’da ziyaret fırsatlarını her defasında kaçırmış biri olarak bunalıma bir kaç kere girilip çıkılamadı. Yolculuğun Petra kısmı mecburen çıkartılıp sadece Şam’ a gitme kararı verildi, ancak 7. ayım dolmuş olacağından iyi bir fikir mi karar verilemedi.
İlk hediyeler: Geçenlerde eski dostum Zehra’dan büyük bir paket geldi üstelik Almanya’lardan üşenmeden özenle hazırlanmış, ‘bebeğin ilkleri’ adı altında sevimli pembe bikinisi, ilk ayakkabısı, ilk kitabı, ilk pantolonu ve daha neler neler üstelik anne de unutulmamış ona da doğurana kadar rahatlıkla giyebileceği iki güzel bluz ve bir de yanında mektup geldi. En son ne zaman mektup aldığımı hatırlamıyorum bile, ne kadar sevindirdiğini tahmin edebilirsiniz. Artık mektup almanın nostalji sayıldığı bu dünyada mektup göndermeyi verilebilecek güzel hediyeler listeme hemen ekledim. Tabii Şebnem’in o her baktığımızda eşimle beni çok sevindiren şirin hediyelerini, Uygar’ın sevimli ses çıkaran rengârenk çoraplarını ve Amy’nin pembe şirin bornozu da bebeğimin ve benim anne adayı olarak ilk hediyelerimiz arasında özenle ve sevgiyle yer aldılar.
Alışveriş: Henüz gelen hediyeler dışında ‘ibudubu’ya (çocuğumuza bu isimle hitap ediyoruz) hiç bir şey almadım. Yatak ve dolabı, sallanan koltuk en baş listede meme ucu kremi ile birlikte!
Yardımcı kadın: Bu konuda sizlere anlatacak çok şeyim olacak gibi bir korku var içimde, şimdi bahsedip sizleri de bunaltmayacağım.
En büyük yardımcım ilk başlarda anneciğim olacak, bileti ayırtıldı, en kısa zamanda istediği Türkçe kanalları bulma araştırmasına girilecek, rahatı için her şeyi düşünüyorum çünkü ona çok ihtiyacım olacak.
Daha anne olmadan değeri daha çok anlaşıldı, anne olunca galiba onu hiç bırakmak istemeyeceğim.
Normal doğum mu sezaryen mi?: Bu soruyu sevimli, komik Abu Dabi’deki tek Türk kız arkadaşım/iş arkadaşım, kısa zamanda çok yakınım olan Denise’e sormuştum. ‘Nasıl doğmuşsun?’ dedim. Cevabı ‘Epidurel ile’ oldu! Önce çok gülmüştüm ancak şimdi bende aynı cevabı veriyorum, ne olursa olsun epidurel ile olacak, hatta normal doğumu deneme şartım epidurel ile oldu. İnternette ve kitaplarda gördüğüm doğum sahneleri kan şekerimi düşürüp, tansiyonumun çıkmasına ve vücudumda uyuşmalara neden olsa da denemeye karar verdim.
Doğum yeri: İlk başlardan beri yaşadığım yer olan Abu Dabi fikri vardı ancak hastane ziyaret edildikten sonra hastanelik olacak seviyede moralim bozuldu. Abu Dabi’deki tek opsiyonum beni tam bir hayal kırıklığına uğrattı. Hemen Dubai’deki seçenekler araştırıldı, Türkiye mi, her şeyi göze alıp Amerika mı olsun diye bocalarken bu ülkede olmasına karar verdim olmayan doğum izinleri yüzünden, şimdilik Dubai Amerikan Hastanesi gibi gözüküyor. Abu Dabi’deki hastanede doğurmuş ve çok memnun kalmış (o hastaneden bir insan nasıl memnun çıkabilirse) insanların telkini kafamı karıştırıyor. Doğal olarak evime en yakın olan yeri seçmek istiyorum ancak, doğum esnasında güveneceğim bir doktor ve hastane en çok ihtiyacım olacak iki şey; panik azaldı fakat karar henüz verilmiş değil. Özellikle bu ülkede maaşların kalitene göre değil de pasaportuna göre ayarlandığı bir ortamda kızımı elimden geleni yapıp Amerika ya da Kanada’da doğurmama kararı vermem galiba en büyük pişmanlıklarımdan biri olacak.
Stres, korku, endişe seviyesi: Giderek artıyor, hastaneye ve doktorlara güvensizlik en büyük stresim. Çocuğuma mikrop kapacak endişesi geceleri uykumu kaçırıyor, daha miniminnacık iken dadıya bırakıp işe gitme fikri, tek başına küçücükken okula gönderme ve öğretmenlere emanet etme fikri kâbus görmeme neden oluyor. Birde epidurel olurken sakat kalma olasılığı tam bir işkence. Of ki ne of. Aydan’ın telkinleri bile bazen işe yaramıyor.
Haftaya bakalım hangi sendromları anlatıyor olacağım sizlere.
Sevgiler…
Haftanın kitabı: Bey Böyle Veda Etmeliyim
Haftanın şarkıları: I am a heartbreaker
Haftanın filmi: Mamma Mia |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder