Bu ülke bir United Colors of Benetton reklamından fırlamış gibidir.
160 ayrı ülkeden insanın yaşadığı B.A.E’de sizlere kısaca, tanıdığım insanlardan yola çıkarak, genelleme yaparak, biraz da komik olsun diye bana ilk çağrıştırdıkları özelliklerini paylaştım.
Bir iki kişi yüzünden tüm ırkı genellemek, karalamak değil asla niyetim, sadece birazcık eğlenelim dedim.
Fakat şunuda belirtmek isterim.
Abu Dhabi’ye ilk taşındığımda bir İngiliz ‘bu ülke insanı gerçekten ırkçı yapıyor’ demişti, önce onun ırkçılığından kaynaklanıyor diye düşünmüştüm, 5 yıldan sonra gerçekten ne demek istediğini anladım.
Hindusu, Budisti, Müslümanı, Hıristiyanı ile hem barış içinde yaşayan en güzel örneklerinden hem de ırkçılığın diz boyu olduğu ilginç bir ülkedir.
İşe alınırken bile kalitene değil pasaportuna, derinin rengine bakılır, maaşlarda ona göre ayarlanır, aynı işi yapıyor olman bir İngiliz ile Hintli’nin aynı parayı alıyor olduğu anlamına gelmez.
Birde kölelik zihniyeti vardır ki sormayın gitsin, belki onu da başka bir zaman anlatırım.
Güney Afrika: Daha önce yazdığım ‘Netball’ başlıklı yazımı okuyanlar bilir, komşum yüzünden hâla önyargılı olduğum, suç oranının ve Aids’li hasta sayısının aşırı olduğu, sihayı, beyazı, iki resmi dili olan, bir çok dilin konuşulduğu, doğası ve hayvanları ile güzel ancak geçimişte bir o kadar da acıyı barındırmış bir ülke, dolayısıyla bazen tatlı ve bazen tuhaf insanlar.
İngiltere: Soğuk, sarhoş, zaman zaman ciddi gibi ilk akla gelen deyimler yanında sevgili patronum, netball takım arkadaşlarımın sayesinde, komik, sevimli, eğlenceli, insancıl, sarkastik, lâkin eğlenebilmek için illaha sarhoş olmayı bekleyen, aksanlarına aşık olduğum insanlar topluluğudur.
Amerika: Çok fazla yoktur onlardan bu ülkede nedeni de bu ülkenin tax free (vergiden muaf) olması onları bağlamaz, dünyanın neresine giderse gitsin bir Amerikalı mutlaka vergisini ödemek zorundadır, para avantajı olmadığından bir Amerikalı’yı cok sıcak bir Müslüman ülkeye getirmenin esprisi kalmıyor dolayısıyla. 3 haftalık Amerika maceram üstüne Goerge Bush gibi bir başkanı iki kere seçen bir milletten fazla şey beklemiyorum diyebilirim. Amerikalı’ların filmlerde gördüğümüz aktörlerden ibaret olmadıklarını 3 hafta New York dışında kaldığımda anlamıştım. Ancak benim tanıdığım iki onemli Amerikalı oldu burada. Singapur’da doğmuş büyümüş 17 yıl Fransa’da yaşamış, şimdi Abu Dabi’de yaşayan son derece insancıl, sosyal olan bu arkadaşım bana her ırkın iyi insanları var dedirtir. Üstelik beyni hamurlaşmamış son derece zarif bir Amerikalı’dır kendisi.
Diğeri ise ailelerin her türlü itirazına rağmen B.A.E’li yerli, çarşaflı bir kıza aşık olan ve ondan vazgeçmeyen, Arapça kursundan sıra dışı, tüm kültürlere karşı son derece saygılı sınıf arkadaşım.
Mısır: Türk’lere en yakın millet olsa gerekler, genelde her Türk’ün bir Mısır’lı arkadaşı vardır burada, onlar da bizi severler, mutlaka ya anneannesi, ya dedesi Türk olan, Arap’ların içinde diğerlerine göre daha uyanık geçinen tiplerdir. Alışveriş yaparken yabancı olduğunuzu anladıkları anda (kaldıki Mısır aksanı ile konuşmayan Araplar da dahildir buna) sizi en az 3 katı kazıklamayı istisnasız denerler. Yüksek orandaki Hıristiyan, radikal Müslüman kesimi ile beraber iç içe yaşayan ilginç bir ülkedir. Mısırlı erkeklerin ismi genelde ya Ahmet’tir ya da Muhammet’tir. Düşündüm de tanıdığım 7 Mısırlı erkek arkadaşımın ismi de Ahmet. Telefonuna numaralarını kaydetmeye çalışmak bir çeşit işkence olur.
Eşimin aylarca benden sakladığı (bahsetmemek saklamaktır) sonra ilk tanıştığımda şok olduğum güzel popo ve bacakları olan fakat korkunç derecede sevimli olduğu için hiç kıskanmadığım (!) eski elemanı Enjy sayesinde de sempati duyduğum bir millet Mısırlı’lar.Tabii sözlerine ne kadar güvenilir o ayrı bir konudur.
Sri Lanka: Hindistanın yan komşusu, son zamanlarda popüler turizm mekanı, maalesef çok fakir, son zamanlara kadar iç savaşın olduğu, gerici eşkıyaların ele geçirmeye calıştığı, tsunami kurbanı, %70’inin Budist olduğu ve Arap ülkelerinde genellikle temizlikçilik gibi zor ve parası düşük işleri yapmaları için çalıştırılan insanlar.
Bangladeş: Erkeklerinin bazen etekle gezdiği, birbirlerine benzediği halde daha koyu ten rengiyle gördüğünüzde bir Hintli’den hemen ayırabileceğeniz (bu ülkede kaldıkça ayırabiliyorsunuz) yine servis sektöründe çalışan fakir ülkenin hayatı zor insanlarıdır.
Filipin: B.A.E’ de tüm servis sektörünü doldurmuş, Hintli’lerden sonra en kalabalık ırkı. Genelde bayanlar ufak tefek sevimlidirler, erkekleri pek yakışıklı değildirler, ucuza çalışırlar, ülkelerinde durumu tahmin edin.
En çok işçi geliri olan ülkelerdendir, zira dış iş göçü çok yüksektir. Ancak ‘sorry mam’ ‘sorry sir’ leri ile pratik zekalı Filipinli bulmak ne yazikki zordur.
Manikür pedikür sektörünü tekellerine almışlardır, duyanda bu işte iyi olduklarını sanır. Kesinlikle yalan!
Her Filipinli Yılmaz Bektaş adlı eski eşi Filipin güzeli olan Türk işadamını tanır! Ben de Filipinli’ler sayesinde tanıdım. İnanmazsanız bir Filipinli’ye sorun, kesin bilir.
Şarkı söylemeye bayılırlar. Tuhaf deniz ayinleri yaparlar bazıları. Bu ülkedeki paralı yaşlı erkeklerin de gözdeleridir.
Dubai ve Abu Dhabi‘de yaşayan Türklerin en çok tercih ettiği maid’lerdir (maid hizmetçi demektir fakat bu ülkede kölelikle karıştıran çok insan vardır, Türkler dahil) Genelde çocuk bakıcısı olarak çalışırlar. Özellikle B.A.E’nin yerli halkından çok çekmis, ucuza çalıştırılan, üzücü hikayaleri olan insanlar vardır. Çoğu çocuğunu daha bir iki aylıkken geride bırakır gelir başkalarının çocuklarına bakarlar kendi cocuklarını okutabilmek için. En kötüsü de her iki yada 3 senede vatanına gönderilirler, malum uçak paraları yüksek olduğundan kendileri ödeyemezler ve işverenleri cimri olduğundan iki veya üç yılda bir uçak paralarını karşılarlar kölelik sisteminin bir parçası olarak. Çocuklarını sadece 2 yılda bir kez 1 aylığına görebeliyorlar düşündükçe ben delirecek gibi oluyorum, onlar nasıl katlanıyor inanın çok zor.
Etiyopya: Temizlikçi ve çocuk bakıcısı olarak tercih edilen, çikolata renkli insalardır. Bir erkek arkadaşım sırf temizliğe gelen Ethopyalı güzel diye onun her türlü kaprisine katlanır. Güzel kızları vardır anlayacağınız. Beni ise sürekli ekerek delirtmiştir, bende büyük ihtimalle temizlik anlayışımla delirtmişimdir onu. Sonra Meseret girdi hayatımıza, kızımın üzerinde benden fazla emeği geçen, onu çok sevdiğini sokaktaki insanlardan bile duyduğum hayatımı kolaylaştıran, sağ kolum Meseret, ne diyeyim umarım zenginleşen mutlu bir ülke olur. Nitekim Meseretin 13 yaşındaki erkek kardeşi ailesini bırakıp amcasının yanına Amerikaya çalışmak için gitmiştir ve bu onlar için güzel bir haberdir çünkü hayatı kurtulacaktır. Komşu ülkelerinden bir kaçını saysam ne kadar fakir olduklarını tahmin edebilirsiniz, Somali, Sudan… Kim tahmin ederdi ki ileride Meseret bir gün bizi bırakıp gittiğinde Etiyopya’nın, içinde nasıl olduğunu merak edeceğim uzaktan iyi haberlerini beklediğim birinin yasadığı bir ülke olacağını…
Tanzanya: Evet, bu ülkede Tanzanyalı bile arkadaşım oldu. Kendi halinde, aklı başında, akıllı bir tipti.
Eritre: Global village (küresel köy) denen ve her sene bir iki ay açık olan dünyanın bir çok ülkesinden insanın getirdikleri eşyaların satıldığı bu yerde tanıştığım bu tatlı kız da vay be Eritre’den hiç kimseyi tanımıyorum dedirtmeyecek bana. Maalesef eskiden Meseretimizin ülkesi ile savaş halinde olan fakir bir ülke aynı zamanda.
Kenya: Sevgili Musa ve Rira sayesinde daha da iyi tanıdığım ve sevdiğim, doğası, insanları ve zengin kültürleri ile bir cennet olan ancak politik nedenlerden dolayı bir türlü rahat yüzü göremeyen, ucuza çalışmak zorunda kalıp bu ülkede 550 dolar ile ev kirasını ödeyip yaşayıp ülkelerindeki ailelerine bakmaya çalışan insanlar.Filipin ve Hintliler’den sonra servis sektöründe onlar çalışır ve diğerlerine göre daha pratik zekalılardır.
Avustralya: Genelde soğuklardır, işyerimdeki Avustralyalı popülasyonun fazlalığı nedeniyle bir çok Avustralyalı tanıdığımdan bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Neyseki Amy ve ailesi sayesinde ısındığım, hepside soğuk değilmiş diyebileceğim, çokta özelliklerini görmediğim sarhoş olduklarında daha çok sevdiğim insanlar. Zehirli örümcekleri,köpek balıkları ve kendi bölgelerinde giderek incelen ozon tabakası ile başları derttedir. Kanguruları ve kalbine vatoz balığının dikeni saplandığı için ölen ünlü timsah avcısı Steve Irwin ile meşhurdurlar. Boşuna soğuk demiyorum insanları alın size iki örnek; Nichole Kidman ve Russell Crowe.
Yeni Zelanda: Sevimli güler yüzlü komşum ve patronumun Yeni Zelandalı eşi sayesinde az çok tanıdığım, dünyanın bir ucunda tek başlarına barış içinde yaşayan, müthiş doğası ve Lord Of The Ring’in çekimlerinin yapıldığı, asıl ülkenin Mao’lara ait olduğu, ne zaman bir yerlerde savaş tam tamları çalsa kaçıp ailemle her türlü kötülükten uzakta bir yer olan Yeni Zelanda’ da yaşamayı hayal ederim.
Kanada: Hayatımda gördüğüm en tuhaf, ilk gördüğümde ne illet bir adam dediğim, eski (neyseki) patronum yüzünden pek iyi şeyler hissetmediğim, soğuk komşum yüzünden de fazla ısınamadığım ancak daha sonra tanıştığım komik güler yüzlü bir iki Kanadalı sayesinde ön yargılı olmamak lazım dediğim insanlar genelde.
Daha sırada Lübnan, Suriye, Oman, Qatar, Suudi Arabistan, B.A.E., Japonya, Fransa, Somali, İtalya,Ürdün, Pakistan, Fas ve son olarak ancak kesinlikle daha az önemli olmayan Filistin var.
Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Hintliler tabiki ayrı bir yazı konusudur.
Şimdilik hoşça kalın.
Haftanın Kitabı: Tuhaf
Haftanın Filmi: Grown Ups
Haftanın Şarkısı: Why Don’t You
Nilgün
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder