Yıllarca görmek için can attım, daha gitmeden seveceğime emindim.
Gittim, gezdim, gördüm, beni hiç hayal kırıklığına uğratmadın İsviçre.
Doğa aşığı biri olarak son 5 yıldır çölde yaşamanın verdiği bunalmanın da etkisiyle sana kavuşmak çok iyi geldi.
Ondan önce de İstanbul’da hergün çevreyi, koca bir tarihi nasıl yok ettiğimize şahit olarak kahroluyordum.
Hayalim doğayı seven bir hükümet tarafından yönetilen insanların yaşadığı, kimsenin çöpünü sokağa, denize atmadığı, mavinin ve yeşilin iç içe girdiği, dağların tepesinde beyaz örtülerin olduğu, herşeyin doğalının yetiştiği bir ülkede yaşamak.
Çok mu şey istiyorum?
Biz Türkiye’den kaçtık derken (o güzelim ülkenin katledilmesine her gün şahit olmak çok acı verici) Tanrı bizi çöle gönderdi.
Çölde olsa bir ada en azından ve bu ülkenin kurucusunun yeşile olan sevgisi yüzünden istenirse bir çölün bile nasıl yeşertilebileceğini gördüm ve olanı yok edenlerden utandım.
Ancak dağı, tepeyi, dört mevsimi çöle getirmek imkansız.
5 yıldır kar görmeyen biri olarak sonunda gittim Heidi’nin diyarına.
Ne kadar iyi geldi, ne güzel korumuşlar 1700 yıllarından kalma evleri, sarayları, şatoları…
Kendimi mükemmel bir tablonun içinde gibi hissettim, her karesini fotoğrafla saklamak istedim, hangi köşesini çekeceğimi şaşırdım.
Mis gibi bir hava, tertemiz çektikce içime ciğerlerimin temizlendiğini hissettim, soğukta işledi içime, oh nasıl da özlemişim üşümeyi.
Klimalı ortamlarda üşümeye benzemiyor kesinlikle, boşuna dememişler herşeyin doğalı makbüldür diye.
Ben kurallara inanan bir insanım, İsviçre’de kurallar var ve en güzeli insanlar buna uymaya mecbur olduklarını biliyorlar, kurallara uyunca da çok daha medeni bir ortam doğuyor yaşamak için.
Çikolatası, peynir fondue’sü, kayak merkezleri zaten dünya çapında tanınmış, ne kadar güzel olduklarını anlatmama gerek bile yok.
Sonra İsviçre’de yaşayan arkadaşlarımı ziyaret etmişim, konuşmuşuz paylaşmısız kısa da olsa.
Tanıştığımız günden beri birbirlerine anlatıp durduğum eşim ve Carla’yı nihayet yüz yüze tanıştırabilmek de çok keyifliydi, sanki birbirlerini uzun yıllardır tanıyormuş gibiydiler.
Birbirlerini överken hiç abartmadığımı, ikisinin de uydurma arkadaş (imaginary friend) olmadıklarını kanıtladığım için ben de rahatladım.
Sözü daha fazla uzatmadan sizi aşağıdaki fotoğrafla baş başa bırakıyorum.
Ben de bir gün bu ülkede bir süreliğine de olsa yaşayabilme hayallarime geri dönüyorum.
Kendime bir liste yaptım, yapmaktan hoşlandığım ve hoşlanmadıklarım, ileride kimbilir yenilerinin ekleneceği bazılarından vazgeçeceğim.
Sizin listenizde neler var paylaşırsanız sevinirim.
Sevdiklerim:
Sevdiğim köşe yazarlarını okumak,
Kız arkadaşlarımla evde sinema gecesi yapmak, gece dışarı çıkmak,
Salı günleri netball oynamak,
Facebook’ta casusluk yapmak,
İstanbul’da turist olmak,
Tabu, tavla oynamak, bisiklete binmek,
Beach voleybol oynamak,
Çikolata yemek,
Denise sayesinde iyi bir komşuya sahip olmanın tüm avantajlarından yararlanmak,
Dans etmek, dans gösterileri izlemek,
Film ve müzik festivali olduğunda kendimi konser ve filmlere adamak,
Sanem hoca ile step yapmak,
Masaj yaptırmak,
Zeki ile macro çalısmak,
Eski dostlarla buluşmak, sohbet etmek,
Kızım uyandığında onu yataktan alacak ilk kişi olmak,
Kızımı öpmek,ona sarılmak, onu uyurken,uyanıkken izlemek,
Sevdiğim arkadaşlarımdan mail almak,
Yazımı tamamlayıp teslim etmek,
Ilık esen rüzgarın eşliğinde ağaçların altında hamağımda sallanırken kitap okumak,
Düşük bütceli az tanınmış ama etkileyici filmler seyretmek,
Yeni mekanlar, şehirler ve ülkeler keşfetmek, yeni tatlar tatmak, yeni şarkılar dinlemek, yeni şeyler öğrenmek,
Farklı ülkelerden farklı insanlarla tanışmak, onların ilginç hikayelerini dinlemek,
Yurtdışında yaşadığım için Türkiye’den kitap ve yemek siparişlerimin elime geçtiği sevinç anını yaşamak,
Eğlenceli arkadaşlar eşliğinde hafta sonları uzun süren ve bol ceşitli bir brunch yapmak.
Sevmediklerim:
Kızıma yemek yedirmeye çalışmak,
Tuvalete gitmek,
İşe gitmek dolayısıyla kızımla yeterince vakit geçirememek,
Dip boya, manikür ve pedikür yaptırmak,
Tembellik etmek,
Çok istediğim halde Arapça ve İspanyolca konuşmayı hala öğrenememek,
Bir türlü isteyipte master yap(a)mamak,
Kilo vermeye calışmak,
Temizlik yapmak,
Simit, peynir ve çay üçlüsü dahil bir çok nefis Türk yemeğine hasret kalmak,
Çok uyumak,
Sevdiğim bir konseri,iyi bir fırsatı ya da istediğim herhangi bir şeyi kaçırmak,
Her gün ne giyeceğime karar vermek,
Alışveriş yapmak,
Planlarımı sürekli ertelemek,
Kararsız olmak,
Beklemek, bekletilmek.
Hoşça kalın...
Haftanın kitabı: Anneyim Ben
Haftanın filmi: Date Night
Haftanın şarkısı: One Love
Nilgün
|
2010-06-14 |
Bu yazı 8141 kez okundu. |
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder