Tek kelimeyle berbat bir duygu. Üstelik doğum izniniz benimki kadar kısa ise.
3,5 ay sonunda işe dönmek zorunda kaldım. Minicik bebeğimi bırakmak yeterince zor değilmiş gibi, işte patronların tacizi ile uğraşıyorum. Zaten doğurduğum andan itibaren beni huzursuz etmeye başlamışlardı. Hayatımın en keyifli 3,5 ayında bile rahat bırakmadılar. Her bir ülkeden birçok patron değiştirdim, hiçbiri bu son iki Fransız patronum kadar bencil ve anlayışsız değillerdi. Şimdilik döndüm işe, fakat süresi belli değil. Malum dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor ve petrol zengini Birleşik Arap Emirlikleri bile krizden fazlasıyla etkilendi. Şimdi işten çıkarsam iyi bir işe dönmek bir kaç yılımı alabilir. Gurbette olmanın en büyük nedeni olan çalışıp para kazanmakta mümkün olmazsa burada yaşamanın bir anlamı kalmayacağı için, işimi kolay kolay kaybetmeye hiç niyetim yok. Tam vakit keçilerini kaçırmaya her an hazır bir anne mi olacağım, yoksa kriz var işimi kaybedemem, her türlü zorluğa katlanmalıyım diyen stresli, çocuğunu özleyen, gözü yaşlı çalışan anne mi hep birlikte göreceğiz. Umarım durumum çizdiğim her iki tablo kadar dramatik olmaz. Süt kardeşler Hayat gerçekten tesadüfler ile dolu. Bir arkadaşım aradı geçenlerde, “Nilgün fazla sütün varsa bir arkadaşımın acilen ihtiyacı var, bebeğine hastalandığı için süt veremiyor ve çocuk aç kalmış.” dedi, “Hemen atla gel, var.” dedim. İşe erken dönmek zorunda olduğum için tüm fazla sütümü biriktirmeye çalışıyorum. Ertesi gün arkadaşım sütümü verdiğim çocuğun, aynı gün işten ayrılan çalıştığım bankanın CEO’sunun kızı olduğunu söyledi. CEO hala çalışıyor olsaydı beni bu Fransızlar’ın elinden kurtarır mıydı acaba diye merak etmek aramızda espri konusu oldu. Daha sonra süt kızım ve annesi, beni ve süt kardeşi Sena’yı ziyarete geldiler teşekkür etmek için. Sütümü o kadar çok beğenmişki bir süre annesinin sütünü reddetmiş. Bana, “Ne yiyorsun Allah aşkına? Sütünü çok beğendi.” diye soruyordu. Ben de bunu fırsat bilip, bazen huysuzluk edip, sütümü içmeyen 4 aylık kızıma sitem ediyorum, “Nankörsün, bak herkes nasıl beğenip içiyor.” diye. İşe pek yaramıyor haliyle. O da, ben de kızlarımız için “ilk ve son çocuğumuz” ibaresini kullanıyoruz (fikrimizi ileride değiştirmezsek). O yüzden süt kardeşinin olması beni de, onu da sevindirdi, ancak Brezilyalı bir anneden Amerikalı bir babadan olma Abu Dhabi’de yaşayan Ellen’ın izini ne kadar takip edebiliriz bilemiyorum. Gönül ister ki temaslarını hiç kaybetmesinler. Bakıcı Çalışan annelerin korkulu rüyası, işe dönmek ve güvenilir bir bakıcı bulmaktır. Uzun arayışlardan sonra buldum bakıcımızı. Filipinli, Sri Lankalı, Hintli, Malezyalı ve Etiyopyalı (Habeşistan) bakıcı alternatiflerim arasından Etiyopyalı bakıcı tercih eden tek Türk benimdir herhalde. Bu ülkedeki Türkler temizlik anlayışı ve kültürü bize en yakın olan Filipinlileri tercih ederler. Benim tercihim de o yöndeydi, ancak gözlemlerimden zeki ve insiyatif kullanabilir olduklarını tespit ettiğim Etiyoplalılar arasından Meseret’te karar kıldım. Farklı bir geçmişe sahibiz. Ortak dilimiz yok. (O İngilizce bilmez, ben de daha önce çalıştığı Arap ailesinin yanında öğrendiği Arapça’yı bilmem, Habeşistan dilini hiç bilmem, o da koşucu Elvan olmadığı için Türkçe’yi bilmez.) Neden onda karar kıldım bilmiyorum. Biraz kader, şans, eğer içten varsa yargılarımı törpülemek için belki de. Sonra sevimli, güler yüzlü ve harika yemek yapabiliyor (henüz zehirlenmedik). Sena’yı da seviyor (gözüküyor). Şimdilik memnunuz bizi hayal kırıklığına uğratmamasını şiddetle diliyorum. Evimize taşındığı ilk gün çok mutsuzdum, hem onun için üzüldüm hem kendim için. Evde 24 saat yabancı birinin varlığına alışmak zorunda olmak, kızımı bir yabancıya teslim etmek gerçekten üzücüydü. Çekirdek sevimli ailemize bir yabancı ortak oluyordu. Onun için üzüldüm, çünkü au-pairlik günlerimden bildiğim, kendileri için çalışmak zorunda olduğun yabancı bir ailede geçirdiğin özellikle ilk günün ne kadar depresif olduğunu iyi bilirim. Geçen gün Meseret telefonla ailesine ulaşmaya çalışırken numarayı düşürdüğünde bana dönüp sevinçle “my mamma!” diye çığlık atışı çok dokundu. Kim bilir ne sıklıkta görüşebiliyorlar? Genç yaşında ailelerini bazen 3-4 aylık bebeklerini bile geride bırakıp dilini, kültürünü, dinini bilmediği yabancı bir ülkede çoğu zaman ucuza ve çok çalıştırılan, ailesini ancak 2-3 senede bir kere görme şansı olan insanların hayat hikayelerini anlatmakla bitmez. Kızımızın dışında eşim ve benim mutluluğundan sorumlu olduğumuz biri daha oldu. İşin içine çocuk girince hayatınız hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor gerçekten. Bizim de değişti. Kendi ihtiyaçlarımızı unutmadan bir an önce hayatımızı kızımızın istek ve ihtiyaçlarına göre ayarlamak zorundayız. Zor bir dönem, ancak üstesinden bir şekilde gelmemiz lazım. Tanrı belki de onları bu yüzden bu kadar sevimli yaratıyor. Sevimli yüzlerine bakıp onun için değer diyebilmek, enerji toplayıp yola devam edebilmek için. Hoşça kalın. Nilgün Haftanın kitabı: Nilgün yoğunluktan kitap okuyamadı. Sizler neler okuyorsunuz bu aralar? Haftanın filmi: Seri dizi Lipstick Jungle Haftanın şarkısı: The Bomb | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
2009-04-01 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bu yazı 8754 kez okundu.
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
1 Nisan 2009 Çarşamba
Doğum Izni Sonrası Işe Dönmek
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder