Neden bilmiyorum tamam zaten kendisi cok komik ama beni ayri bir gulduruyor yani yazilari aslinda okadar gunluk okadar bizdenki ama yazim gucu ornekleri anlatisi tarzi beni yerlere seriyor, sen cok yasa emi Gulse Birsel
Deniz korkusu nedir?
YOK yahu Jaws filan değil. "Ay balık var, eyvah bacağıma yosun değdi, amanın yengeç geliyor" culardan hiç değilimdir!
Yediğim hayvandan korkmam, açık konuşuyorum! En fazla inek minekse sarılıp öpmeye iğrenirim, belli mesafemi koyarım.
Ama 24 saat suda yaşayan hayvanın temizliğinden şüphe mi edeceğim? Asla!
Bilakis ben denizde benimle laubalileşen hayvanı severim! Misal ayaklarımı ısırıp gıdık yapan balıklar başımın tacıdır! Yunuslara sarılasım gelir, yosun hiç bozmaz, yan yan yanaşıp bakan yengeci masaya davet ederim, o denli! Bu saçma sempatiyle sonunda bir gün bir vatoz çarpacak, o olacak! Neyse.
Çocukluğumdan itibaren yazları deniz kenarında geçirme fırsatı buldum. O yüzden denizi, kumu, balığı, yosunu severim.
O yıllarda Florya'da deniz kıyısında hemen limon sıkıp yenecek kadar temiz karidesler, midyeler olur, abiler ablalar şnorkelle uzaklara yüzüp denizatları, envai çeşit şeytan minareleri bulup getirirlerdi.
O ilkgençlik yıllarımda yaz mevsiminin getirdiği korku, denizle ilgili olmaktan ziyade "Hadi kızım, İngilizce konuş" emrivakisiydi!
12 yaşındasın, hazırlık sınıfı okumuşsun, bir miktar İngilizcen var, eyvallah. Ama ne turistin yanına itekliyorsun beni yahu "Hadi çocuum, git konuş, hadi bakiiim" diye!
Sıkıysa sen git konuş! Kendi halinde güneşlenen tanımadığın insanla durup dururken "Hello" diye muhabbet aç bakalım! Hatta bak kıyak yapıyorum, git Türkçe konuş ya, anadilin! Bakalım konuya nereden girip, nereye bağlayacaksın.
Çocuk kazık kadar turistle hangi asgari müşterekte sohbet konusu bulacaktır, turistler acaba nerelidir ve İngilizce biliyorlar mıdır, onu bırak 12 yaşında çocukla sohbet etmek isterler mi? Kimin umurunda! Gülse gitsin, konuşsun, acık eğlenelim!
Zaten ailenin en küçük çocuğu olarak, ve zannederim o yıllarda televizyon tek kanal olduğundan, hep benden bir şov beklentisi vardı! "Hadi kızım misafir geldi, şarkı söyle bakalım", "Hadi bir kanto yap", "Hadi ablanın sabah uyanmasının taklidini yap"! Liseye gelince dedim "Ben oyuncu olacağım". Bir yaygara koptu ki! Meğer avukatlık, mühendislik filan hayal ederlermiş. O zaman ne oynattın beni de, kah kah gülüp eğlendin yıllarca kardeşim?
Madem avukat olayım istiyordun, misafirin, akrabanın karşısında taklit yaptırmayacaktın, dava dosyası hazırlatacaktın!
Deniz kıyısında yaz tatili, erişkinler için bambaşka bir korkuya gebedir.
9-10 aydır küvetten daha büyük bir su birikintisiyle yakın ilişki kurmamış vücut, üstelik de en teleme peyniri ve en ilkbahar sonu bıngılı haliyle, denizin serin sularıyla, bir noktada tanışmalıdır!
Ama nasıl?
Benim için o suyla ilk buluşup sarılma günü hep zordur!
Deniz kenarında iyi kötü göbeğini içeri çekerek dolaşmak, gölgede kitap okumak, zararsız, serin aktivitelerdir, eyvallah.
Karizmanın duman olması denize girmeye karar verme anıyla başlar.
Zira suyun kenarına gittiğiniz an, sahnedesiniz demektir! Malumunuz herkes denize bakarak oturur ve güneşlenen tuzu ve kendisi kuru insanlar, denize girenleri seyrederler!
Ayaklarınız suya girdiği an, kritik andır. Su buz. Ya üşümekten fena halde korktuğunu çaktırmayıp, yavaş yavaş belinize doğru çıkan sudan zevk alırmış gibi cansiperane devam edeceksiniz, ya da seyredenlere rezil olmayı kabul edip, korkağın teki olarak geri çıkarak şemsiye gölgesindeki güvenli şezlongunuza döneceksiniz!
Ben eğer vazgeçmiş kös kös dönüyorsam, genellikle utancı hafifletmek için ciddi bir sesle tespit yaparım: "Yok daha pek mevsim gelmemiş, ya yüzme gözlüğümü almamışım, lenslerimi çıkarmamışım (Lens takmıyorum!), gribim hâlâ geçmedi bu riski almamalıyım" gibilerinden!
Daha da iyisi birkaç kez büyük başarı sağladığım, "Üşüdüğün anda, daha ileri gitmeden, aynı derinlikte yanlamasına dolaşıp, midye kabuğu, taş toplama, gözü daldırıp ufka bakma" numaralarıdır... Sanatçı olmak bu yöntemde işe yarar, "Kesinlikle yüzmek için girmemiş denize, kimbilir ne hikayeler kuruyor kafasında" ilüzyonu yaratacağı için.
Yaş ilerledikçe insan etrafı daha az takmaya başlıyor, bir rahatlıyor. Bu sene hiç ayak yapmadan, "Amanin soğuk kııız" şeklinde çığlıksa çığlık, sığ kıyıda çömmeyse çömme, elle su alıp kolları, boynu, göbeği, alışsın diye ıslatmaysa ıslatma, her rezilliği, her "hanım teyze"liği yapıp, öyle açacağım deniz mevsimini! "Natürel, bizden bir sanatçı" desinler artık, ne yapayım.
Deniz korkusu nedir?
YOK yahu Jaws filan değil. "Ay balık var, eyvah bacağıma yosun değdi, amanın yengeç geliyor" culardan hiç değilimdir!
Yediğim hayvandan korkmam, açık konuşuyorum! En fazla inek minekse sarılıp öpmeye iğrenirim, belli mesafemi koyarım.
Ama 24 saat suda yaşayan hayvanın temizliğinden şüphe mi edeceğim? Asla!
Bilakis ben denizde benimle laubalileşen hayvanı severim! Misal ayaklarımı ısırıp gıdık yapan balıklar başımın tacıdır! Yunuslara sarılasım gelir, yosun hiç bozmaz, yan yan yanaşıp bakan yengeci masaya davet ederim, o denli! Bu saçma sempatiyle sonunda bir gün bir vatoz çarpacak, o olacak! Neyse.
Çocukluğumdan itibaren yazları deniz kenarında geçirme fırsatı buldum. O yüzden denizi, kumu, balığı, yosunu severim.
O yıllarda Florya'da deniz kıyısında hemen limon sıkıp yenecek kadar temiz karidesler, midyeler olur, abiler ablalar şnorkelle uzaklara yüzüp denizatları, envai çeşit şeytan minareleri bulup getirirlerdi.
O ilkgençlik yıllarımda yaz mevsiminin getirdiği korku, denizle ilgili olmaktan ziyade "Hadi kızım, İngilizce konuş" emrivakisiydi!
12 yaşındasın, hazırlık sınıfı okumuşsun, bir miktar İngilizcen var, eyvallah. Ama ne turistin yanına itekliyorsun beni yahu "Hadi çocuum, git konuş, hadi bakiiim" diye!
Sıkıysa sen git konuş! Kendi halinde güneşlenen tanımadığın insanla durup dururken "Hello" diye muhabbet aç bakalım! Hatta bak kıyak yapıyorum, git Türkçe konuş ya, anadilin! Bakalım konuya nereden girip, nereye bağlayacaksın.
Çocuk kazık kadar turistle hangi asgari müşterekte sohbet konusu bulacaktır, turistler acaba nerelidir ve İngilizce biliyorlar mıdır, onu bırak 12 yaşında çocukla sohbet etmek isterler mi? Kimin umurunda! Gülse gitsin, konuşsun, acık eğlenelim!
Zaten ailenin en küçük çocuğu olarak, ve zannederim o yıllarda televizyon tek kanal olduğundan, hep benden bir şov beklentisi vardı! "Hadi kızım misafir geldi, şarkı söyle bakalım", "Hadi bir kanto yap", "Hadi ablanın sabah uyanmasının taklidini yap"! Liseye gelince dedim "Ben oyuncu olacağım". Bir yaygara koptu ki! Meğer avukatlık, mühendislik filan hayal ederlermiş. O zaman ne oynattın beni de, kah kah gülüp eğlendin yıllarca kardeşim?
Madem avukat olayım istiyordun, misafirin, akrabanın karşısında taklit yaptırmayacaktın, dava dosyası hazırlatacaktın!
Deniz kıyısında yaz tatili, erişkinler için bambaşka bir korkuya gebedir.
9-10 aydır küvetten daha büyük bir su birikintisiyle yakın ilişki kurmamış vücut, üstelik de en teleme peyniri ve en ilkbahar sonu bıngılı haliyle, denizin serin sularıyla, bir noktada tanışmalıdır!
Ama nasıl?
Benim için o suyla ilk buluşup sarılma günü hep zordur!
Deniz kenarında iyi kötü göbeğini içeri çekerek dolaşmak, gölgede kitap okumak, zararsız, serin aktivitelerdir, eyvallah.
Karizmanın duman olması denize girmeye karar verme anıyla başlar.
Zira suyun kenarına gittiğiniz an, sahnedesiniz demektir! Malumunuz herkes denize bakarak oturur ve güneşlenen tuzu ve kendisi kuru insanlar, denize girenleri seyrederler!
Ayaklarınız suya girdiği an, kritik andır. Su buz. Ya üşümekten fena halde korktuğunu çaktırmayıp, yavaş yavaş belinize doğru çıkan sudan zevk alırmış gibi cansiperane devam edeceksiniz, ya da seyredenlere rezil olmayı kabul edip, korkağın teki olarak geri çıkarak şemsiye gölgesindeki güvenli şezlongunuza döneceksiniz!
Ben eğer vazgeçmiş kös kös dönüyorsam, genellikle utancı hafifletmek için ciddi bir sesle tespit yaparım: "Yok daha pek mevsim gelmemiş, ya yüzme gözlüğümü almamışım, lenslerimi çıkarmamışım (Lens takmıyorum!), gribim hâlâ geçmedi bu riski almamalıyım" gibilerinden!
Daha da iyisi birkaç kez büyük başarı sağladığım, "Üşüdüğün anda, daha ileri gitmeden, aynı derinlikte yanlamasına dolaşıp, midye kabuğu, taş toplama, gözü daldırıp ufka bakma" numaralarıdır... Sanatçı olmak bu yöntemde işe yarar, "Kesinlikle yüzmek için girmemiş denize, kimbilir ne hikayeler kuruyor kafasında" ilüzyonu yaratacağı için.
Yaş ilerledikçe insan etrafı daha az takmaya başlıyor, bir rahatlıyor. Bu sene hiç ayak yapmadan, "Amanin soğuk kııız" şeklinde çığlıksa çığlık, sığ kıyıda çömmeyse çömme, elle su alıp kolları, boynu, göbeği, alışsın diye ıslatmaysa ıslatma, her rezilliği, her "hanım teyze"liği yapıp, öyle açacağım deniz mevsimini! "Natürel, bizden bir sanatçı" desinler artık, ne yapayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder