3 Mayıs 2011 Salı

Serenad


Zulfu Livaneli'nin son kitabini da zevkle okudum, hem egitici, ogretici hem de guzel surukleyici bir roman, tarihten bir cok alinti var cok az kisinin bildigi unutulmus uzucu hikayeler, kesinlikle tavsiye ederim.

2001 yılının Şubat ayında, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran, ABD’den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner’i karşılamak üzere görevlendirilir. 

Profesör, 1930’lu yıllarda, İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmıştır. Maya, profesörün isteği üzerine, bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmış olur. Bu hikayeyi dinlerken, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. 

Tarihte yaşanmış olaylar, son derece ilginçti. 
İlk olarak, Profesör Maximilian Wagner’in, Türkiye’ye gelişine sebep olan olayla başlamak istiyorum. Aslında profesör, saf kan Almandır. Ari deniyor. Geliş sebebi ise çok farklıdır. Ancak Türkiye’ye gelebilmek için diğer profesörlerle aynı nedeni kullanmak zorunda kalır.

7 Nisan 1933 de, Nazi hükümeti Profesyonel Kamu Hizmeti Düzenlenme Yasası’nı yürürlüğe sokar. Bu yasayla Nazi devletinin muhalifi olarak görülenlerin, yani Yahudilerin ve siyasi muhaliflerin dışlanması amaçlanmaktadır. 

Sonuçta, kamu hizmetinde çalışanlar, anne ve babalarının, büyükanne ve büyükbabalarının dinini belgeleyerek, "Ari" ırkından olduğunu kanıtlamak zorunda bırakılırlar. Bunu yapamayanlar işten çıkarılırlar. 

OSE bir Yahudileri kurtarma cemiyetidir. Başkanı da Albert Einstein’dır. Einstein, Ari ırktan olmadıkları için işten çıkartılan, 40 Alman ( Yahudi ) profesörün, çalışmalarına Türkiye’de devam etmesi için Atatürk’e bir mektup yollar ( Bu mektup, hem kitapta hem de internette var. ).

Mektup, önce dönemin Başbakanı İnönü’ye ulaşır. İnönü teklifi reddeder. Ancak bir süre sonra 40 değil, 190 Profesör Türkiye’ye gelir. Ülkeyi acilen Batılılaştırmak isteyen Atatürk’ün konudan haberi olmuş, bu profesörler onuruna davet bile vermiştir. Gelenler, İstanbul Üniversitesi’nin temellerini atarlar. 

Ernst Reuter, İskan ve Şehircilik Enstitüsü’nü. 
Dünya çapında bir besteci olan Paul Hin Demith, müzik sistemimizi. 
Fritz Neumark, İktisat Fakültesi’ni kurar. 
Erich Auerbach, dünyanın en önemli kitaplarından biri olan Mimesis’in yazarıdır.
Ernst Hirsch’in Pratik Hukukta Metot kitabı, hala hukukçuların başucu kitabıdır.

Mavi Alay Olayı:
İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye katılmaz. Ancak; Almanya’yı destekler. O dönemde, Kırım Türkleri, Stalin’in baskısı altında ezilmektedirler. Bu arada Hitler, Rusya’ya savaş ilan eder. Ankara, Kırım Türklerini, Almanların yanında savaşmaları için ikna eder. 

Nazi ordusu için kılavuzluk ve istihbarat sağlamak amacıyla, Kırım Türklerinden oluşan, Mavi Alay adında bir askeri birlik kurulur.

Ancak, Savaşın seyri değişir; Hitler, yenilir. Mavi Alay askerleri, Stalin’den ve Kızıl Ordu’dan kaçmak için Avrupa içlerine göç etmeye başlarlar. Yakalandıklarında kurşuna dizileceklerini bilen sivil halk da onlara katılır. Avusturya’da, Drau nehri yakınlarına yerleştirilirler. 8. İngiliz Ordusu, Avusturya’yı işgal edince, İngilizlerin esiri olurlar. Rusya, İngiltere’den kamplarda tutuklu olan, Kırım Türklerinin iadesini ister. İngilizler, bu talebi kabul eder. 3000 kişi, Ruslara esir düşmektense, Drau nehrinin soğuk sularına atlayarak, intihar ederler. İngilizler, kalan 4000 kişiyi, trenlere doldurup, vagonların kapılarına tahtalar çakarak, açılmayacak şekilde kapatırlar. 

Tren, Türkiye’ye den, Türk askerlerinin gözetiminde geçerken; Ankara, yardım çığlıklarına kulaklarını tıkar ve sessiz kalır. Türk-Rus sınırına geldiklerinde, büyük bir çoğunluğu Kızılçakçak Barajının sularında intihar eder. Son kalan 2000 kişi de Türk askerlerinin gözü önünde, Rus askerleri tarafından kurşuna dizilir.

Maya Duran’ın anneannesi; Ayşe Hanım ( asıl ismi: Maya ), Kırım Türkü’dür. 

Struma Olayı:1941’de Romanya’nın Yaş şehrinde 4000 Yahudi, Hitler tarafından, öldürülünce bütün Yahudiler, ülkeden kaçmanın yollarını aramaya başlarlar. O sıralarda gazete ilanlarında ki sahte resimlere aldanarak, oldukça yüksek ücretler ödeyerek, aslında çok eski olan ve sahibi de Yahudi olan Struma gemisine binerler. Romanya’dan Filistin’e doğru yola çıkan, içinde 769 Yahudi’nin bulunduğu Struma gemisi, Türk kara sularında arızalanır. Savaşa katılmayan ama gizliden gizliye Hitler’i destekleyen Türkiye, Yahudilere yardım eli uzatmaz, İngiliz hükümetinin de etkisiyle ( Filistin, İngiliz mandası altındadır ) karaya çıkmalarına izin vermez. 

İki ay sonra Şile yakınlarında gemi, 769 yolcusu ile havaya uçurulur. 

Yapılan araştırmalarda, bölgede bulunan bir Sovyet denizaltısı tarafından, torpillendiği anlaşılır.

Profesör’ün eşi; Nadia, Yahudidir.

Ermeni Olayı:
27 Mayıs 1915 günü, yer değiştirme (TEHCİR) yasası çıkarılır. Ermeniler, göçe zorlanır. 

Bu olayın detayına girmiyorum, nasılsa hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum.

Maya Duran’ın babaannesi; Samahat Hanım ( asıl ismi: Mari ) Ermenidir.

Konu, baştan sona kadar okuyucuyu avucuna alıyor. Livaneli’nin kaleminin gücü malum. Ancak bu kitapta çok daha farklı bir şey var. Bu farkı yaratan; anlatımın gücü mü, olayların geçmişle kaynaşmışlığı mı? Bilemiyorum. 

Örneğin Struma Olayını hiç bilmiyordum. İnternette araştırırken, bulduğum bilgiler içinde kayboldum, gittim. Mavi Alay için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bilgisayarımın masa üstü, onlarca word belgesi ile doldu. 

Ermenilerin Tehcir edilmeleri olayının üstünde, çok durmak istemedim. Spekülatif bir olay olduğu ve rahatsızlık yaratabileceği düşüncesi ile. Sanıyorum ki her birimizin, konu hakkında, yeterli bilgisi ve oluşmuş bir karar düşüncesi vardır? Bu yüzden detaya inmek, gereksiz geldi.

Her üç olayda da Devlet, suç işlemişti. Sanki bir şekilde, Devletin işlediği suçlar temel alınmış ve uygun kurgu içinde anlatılmıştı.




Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duranın (36) ABDden gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagneri (87) karşılamasıyla başlar. 1930lu yıllarda İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şileye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livanelinin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder