Minik kızım annesi gibi sabırsız çıktı ve erken gelmeye karar verdi ya da “Annemin işi bırakıp beni rahat bırakacağı yok, bari erken çıkayım da biraz rahat ederim.” dedi.
İyi ki de erken geldi, yaklaşık iki aydır hayatımızda.
Aralık ayının 11’ine kadar çalışmayı planlarken kızım 3 Aralık’ta dünyaya geldi.
Son zamanlarını alışveriş merkezlerinde gezerek geçirmeyi planlayan, ufaklığın ihtiyaçlarını tamamlama işini son ana bırakan biri olarak ters köşeye yatırıldım. Doğduğunda bir battaniyesi bile yoktu, birkaç gün havlulara sardık onu.
3 Aralık günü 9.30’da kontrole gittiğim hastane 12.45’te kızımı elime verdi.
Annem 4 gün sonra gelebildi.
Ne olduğunu anlayamadan, ya bir aksilik olursa, ya sakat çıkarsa diye endişelenemeden her şey bir an içinde olup bitti. İyi ki de öyle oldu.
Çok korktuğum anestezi kısmını atlattıktan sonra eşimin dediğine göre gayet iyi bir moddaydım, hatta gülüyormuşum.
Tabii sezaryen ile doğumda acılar ameliyattan sonra başlarmış, postnatal depresyon da. Onu çok yakında anlayacaktım.
Hiçbir özelliğini bilmedigim “yay” burcundan çok sevimli, çok cool bir kızım var.
Sevdiğim arkadaşlarım Mayssa, Denise ve Enjy nedeniyle umarım kızımda onlar gibi konuşkan, sevimli, arkadaş canlısı olur dediğim ve umutlandığım bir burç.
Üstelik Mayssa ile aynı gün doğdular, “Doğum günümü unuttunuz ama bir daha asla unutamayacaksınız.” diyerek açtı kutlama telefonunu.
Doğumdan sonra aileler ben doğurdum demek için arandı, herkes çok şaşırdı. Annem çok ağladı, yanımda olamadığı için çok üzüldü.
Böyle büyük bir deneyimi sadece eşim ile birlikte, yabancı bir ülkede, tek başımıza yaşadık. Hem haksızlık gibi geliyor hem de ikimiz böyle zor bir işin altından başarı ile çıkabildik diye seviniyorum.
Bir sürü değişik, karışık duygular içindeyim. Hamilelik, doğum gerçekten çok zor bir olay. Özellikle doğumdan sonra sevinemiyorsunuz bile endişelenmekten, korkudan. Ya çocuğumun başına bir şey gelirse, ya mutlu olmazsa bu acıya nasıl dayanırım ile geçti ilk günlerim. Bu kadar tatlı bir varlığın üzüldüğünü görmek en büyük korkum oldu.
Kızıma ilk gördüğüm andan itibaren aşık oldum ve her geçen gün daha çok aşık oluyorum ama bu onun için daha çok kaygı duymama neden oluyor. Bu da beni hafif depresyona sokuyor. Siyah Süt’ü okurken amma da abartmış diyerek eleştirdiğim yazara, sevdiğin bir adamın, şöhretin, annenin, paranın, güzel bir işinin olmasının bu kaygıları duymama lüksüne sahip olduğu yönündeki son derece yanlış yargılarım bir anda silindi ve kendimden utandım.
Bir arkadaşım, “Annelik sürekli vicdan azabı çekmektir.” demişti, ne doğru söylemiş.
Bunun yanında sizi bambaşka bir dünyaya açıyor annelik. Eskiden merhabadan öteye gitmediğim anne komşularımla artık her gördüğümüzde birbirimize daha gülen bir suratla sohbet ederken buluyorum.
Anladım ki, anneler arasında tuhaf görünmez bir bağ varmış ve bu bağı ancak anne olduktan sonra hissedebiliyormuşsunuz.
Anne komşularımla/arkadaşlarımla daha çok yakınlaştım ve onların etrafımda olmasına şiddetle ihtiyacım var.
Ben doktora gittikten sonra bile yazdığı ilacı vermeden arkadaşlarıma danışıyorum, “Doktor vitamin D verdi, sen kullanmış mıydın?” diye Uygar’ı arıyorum mesela.
Onların deneyimlerini ve bilgilerini çok kıymetli buluyorum.
Lalin’in bir sözü vardı, hiç unutmadım, inanın çok doğruymuş.
“Anne olan bir arkadaşını ancak anne olduktan sonra anlayabilirmişsiniz.” demişti.
Bununla beraber sürekli çocuğundan bahseden, bekar ya da çocuksuz arkadaşlarına “Siz beni anlamıyorsunuz, biz ayrı dünyaların insanlarıyız artık” tarzında sinyaller vermektende ödüm kopuyor, “Anne oldu ve çok sıkıcı oldu.” demelerini istemiyorum.
Hiç kimseye her kadın bu deneyimi tatmalıdır gibi iddialı sözlerim yok. Bunu söyleyenlere her zaman içten gıcık olmuşumdur. Sanki kendi isteğiyle çocuk yapmamayı seçenlere haksızlık olarak görmüşümdür, hâlâ öyle düşünüyorum. Bence her kadın bir çocuğun hayatınıza girmesinin sizi ne kadar mutlu edeceğini tahmin eder (benim için aynen tahmin ettiğim gibi oldu) ancak siz bencilce sebepler deyin, ben büyük bir sorumluluk duygusu diyeyim, herkes çocuk yapmamalı diyorum.
Ben tabii ki pişman değilim ancak açıkçası kendimden emin değilim. “Bu kadın hiçbir zaman çocuk yapmamalı” kategorisinde olmaktan korkuyorum. İyi bir anne olmak çok zor. Şu an çalışmadığım ve en büyük yardımcım süper annem yanımda olduğu halde hiçbir şeye yetişemiyorum. Annelik, bebek bakımı hakkında çok cahilim ve okumam, öğrenmem gereken çok şey var. Ayrıca sadece bu konuda bilgili olmak işe yaramıyor, her çocuk ayrı bir deneyim.
İşe başlayıp, annemi de eninde sonunda evine göndermek zorunda kaldığımda hayatımın alacağı hal beni gerçekten bunalıma sokuyor.
Belki de hâlâ tesiri altında olduğum doğum sonrası depresyon yüzünden böyle düşünüyorum, kim bilir? Büyük bir ihtimalle düşüncelerim zamanla değişecek ve oturacak.
Sürekli korku ve endişe duyarak bu anın tadını da kaçırmak istemiyorum, çünkü Sena ile geçen her an çok keyifli ve evde onunla 24 saat olma lüksüm hiç bitmesin istiyorum. Annem, ben ve eşim onu sevmek için yarışıyoruz. Eşimin kızımıza olan sevgisini görmek bile ayrı bir zevk.
Daha anlatmak istediğim, paylaşmak istediğim çok şey var anne olmak ile ilgili ve neyse ki bunu yapmak için çok doğru bir yerdeyim.
Hoşça kalın.
Mutlaka izleyin: Slumdog Millionaire, Vicky Cristina Barcelona ve Revolutionary Road
Mutlaka okuyun: Eat Pray Love
Nilgün |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder